Sırf ben burdayım diye parmak ucunda yürümek zorunda olmadığını biliyorsun değil mi? | Open Subtitles | أنت تعلم أنه ليس عليك أن تمشي على رؤوس أصابعك من أجلي، صحيح؟ |
Söylenen herşeyi yapmak zorunda olmadığını biliyorsun. | Open Subtitles | أنت تعلم أنه ليس عليك القيام بكل يطلب منك |
Kabul etmek zorunda değilsin ama bir parçan, geçmişinin seni yönlendirmesine izin vermek zorunda olmadığını biliyor. | Open Subtitles | وليس عليك أن تعترف بذلك لي لكن هنالك جزء منك يعرف أنه ليس عليك أن تجعل ماضيك يكون مستقبلك |
Ona bebekten vazgeçmek zorunda olmadığını söyledim, ...yardım alabileceğini, ...önemli olan şeyin bebeğe zarar vermemiş olması olduğunu. | Open Subtitles | وقلت لها أنها ليست مضطرة للتخلي عن الطفل وأنها يمكن أن تحصل على المساعدة ولكن كان الأمر الأهم بالنسبة لها هو ألّا تؤذي الطفل |
- Ben de bunu yapmak zorunda olmadığını söyledim. | Open Subtitles | -و قلت لها أنها ليست مضطرة لهذا |
- Anneme çocuklarla kalmak zorunda olmadığını söyleyeceğim. | Open Subtitles | ــ سأخبر أمي أنه ليس عليها البقاء مع الأطفال ــ لم لا ؟ |
Artık katlanmak zorunda olmadığını söylüyordum. | Open Subtitles | أخبرتها أنه ليس عليها أن تتحمل المزيد. |
Yapmak zorunda olmadığını çünkü işe yaramadığını söyleyebilirsin. | Open Subtitles | يمكنك أن تقول أنه ليس عليك أن ترد... لأن الأمر لم يفلح... |
Max, artık yere düşen çikolataları yemek zorunda olmadığını biliyorsun. | Open Subtitles | يا (ماكس) تعرفين أنه ليس عليك أكل الحلوى المتساقطة على الأرض |