"أسأله" - Translation from Arabic to Turkish

• sormak
• sor
• sormadım
• soruyorum
• sorayım
• sorarım
• soracağım
• sordum
• sormam
• sormamı
• soru
• sorun
• sorduğum
• istediğim
• sormalıyım

- Fakat sormak istediğim birşeyler var! - Hepimizin sormak istediği birşeyler var.
ـ أريد أن أسأله شيء ـ كلنا نريد أن نسأله شيئا ً ما

sor bakalım bundan kim sorumluymuş. Her kimse, silahı lânet eve geri götürsün.
أسأله لو يعرف من المسئول و أن يرسل البندقية للمنزل اللعين

Ben nedenini sormadım, ama o eskiden siyah olduğunu sonradan beyaza döndüğünü söyledi.
لم أسأله لماذا ، لكنه قال أن هذا هو شعره كان يوماً ما أسوداً والآن أصبح رمادياً

Çünkü eğer ben Daphne'ysem bunu soruyorum.
لأنه لو كنت أنا دافني .. هذا ما سوف أسأله

Beni çift taraflı bir ajanla aynı odaya koy, ona birkaç soru sorayım hemen orada çift taraflı mı oynuyor anlarım.
يمكن أن تضعني في غرفة مع ..,عميل مزدوج محتمل ..,و تدعني أسأله سؤالين

Dedektif Bell öğleden sonra kendisini buraya getirdiğinde kendim sorarım.
يمكن أن أسأله بنفسي عندما يحضره المحقق بيل هذا المساء

Çok merak ediyorum ve tekrar soracağım:
لذا، كان من الصعب عليّ أن أسأله وأنا متوتر جدًا،

Ve bir gün, bilgisayarımla Avustralya gezisi hakkında ne düşündüğünü sormak için çalışıyordum.
لذا، ذات يوم، لقد كنت أعمل مع حاسوبي أسأله عما فكر عن رحلة إلى أستراليا.

- sormak hiç aklıma gelmedi.
هل تعلم شيئا ؟ لم يخطر على بالي أن أسأله

Sizin gibi birisine hep sormak istemişimdir. Sık veriyorlar mı?
بسؤال لطالما وددت أن أسأله لشخص مثلك هل تشرب كثيراً ؟

sor ona, başkanları seçilmek için ne söylemiş?
أسأله ما قال رئيسهم عندما الناس انتخبته؟

Bu durum seni rahatsız ediyorsa Hollanda'ya git ve ona sor.
إذهب لهولندا و أسأله إذا كان يزعجك الأمر

Ona sormak istediğim pek çok soru vardı, ama sormadım.
لقد كان لدي العديد من الأسئلة أردت إجابة عليها، لكني لم أسأله

Onunla bu konuyu hiç konuşmadım. Nedenini hiç sormadım.
تعرف، أنا لم أتكلم معه حول الموضوع ولم أسأله لماذا

Ben senin bu insanların nereye gittiklerini bilip bilmediğini soruyorum? Tek tek her kişinin?
ما أسأله هو، هل تعلم إلى أين سيذهب هؤلاء الناس، إلى أين سيذهب كلّ شخصٍ على حدة؟

Karısının ve kızının yanında bu Oxfordlu fahişe ile nasıl tanıştığını sorayım.
دعني أسأله أمام زوجته وإبنته كيف قابل عاهرة أوكسفورد هذه؟

Baba, Ona ben sorarım. Yemek yerken bile bana nazik davranır.
يمكنني أن أسأله يعاملني بلطافة، حتى وقت أكله

Sana daha önce hiç sormadığım bir şey soracağım Michelle.
ميشيل سأسألك شيأ لم أسأله لكي قبل ذلك هل هو غريب؟

Bir soru sordum, panikledi.
أعني ، أسأله سؤالا فيحوّل الأمر إلى مجادلة

Eğer Orochimaru'yla irtibat kurduysa, Ona sormam gereken bazı şeyler olucak.
إذا كان له صلة بأوريتشمارو عندها ثمة ما أريد أن أسأله

Nadiren hastalığından bahseder ama hiç soru sormamı istemezdi.
نادرا ما كان يتكلم عن مرضه ولم يكن يحبني أن أسأله

Bana yöneltilen asıl soru başkaydı; amputasyon gerekiyor muydu?
لكن السؤال الذي كان علي أن أسأله نفسي هو ، هل تحتاج هذه المريضة أيضاً إلى بتر لقدمها ؟

Teşvik etmedim! Oğlanın kız arkadaşını öldürmesini engelledim. - Çocuğa sorun.
أنا لم أحرض , أوقفت الشاب من قتل صديقته , أسأله , أسأل الحارس

Ona sorduğum ilk sorulardan birisi gerçekleştirmekten vazgeçtiği hayallerin ne olduğu ve ona nasıl yardım edebileceğimdi.
كان من ضمن أول الأسئلة التي أسأله لها عن ما تبقى له من أحلام لتحقيقها، وكيف يمكنني أن أساعده لتحقيقها.

Bana sadece bir dakikalığına lazım. Ona sadece bir soru sormalıyım.
أريده لدقيقة واحدة فقط أريد أن أسأله سؤال واحد