İşçileri sadece bir arabulucu için umutları frenliyor. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي يكبح العمّال هو أملهم في الوسيط الموعود بالنسبة إليهم |
Tek umutları, dünyada büyük bir enflasyon dalgası. | Open Subtitles | أملهم الوحيد هو التضخم في جميع أنحاء العالم لكن يجب أن يكون التضخم كبيراً |
Biliyor musunuz, o kadar insanı hayal kırıklığına uğrattınız, Senatör. | Open Subtitles | لقد تركت كل من كان في الكنيسة و قد خاب أملهم |
Herkes bütün bu harika şeyler için gelecek ve hayal kırıklığına uğrayıp sinirlenecekler. | Open Subtitles | سيحضر الناس متوقعين كل تلك الأمور، ثم سيخيب أملهم ويغضبون |
Evet, şu anda onların tek umudu. Çocuk babasının şerefsiz böbreğini alacak. | Open Subtitles | أجل ، و الآن هو أملهم الوحيد الإبن سيأخد كلية أبيه الأرعن |
O kızın onların tek umudu olduğunu asla anlamayacaklar. | Open Subtitles | ولن يعلموا أبداً أنها كانت هي أملهم الوحيد |
Bu saatte, bütün umutlarını, bütün hayatlarını, bütün geleceklerini... ..kaybettiler. | Open Subtitles | كلّ أولئك الّذين فقدوا في هذا الوقت أملهم و مستقبلهم و حيواتهم |
Ama önem verdiğim insanların bana ihtiyacı var ve onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum. | Open Subtitles | لكن الاشخاص الذين أهتم بشأنهم بحاجه لي ولا أريد تخييب أملهم |
Bir sürüde sadece tek bebek vardı, bu onların gelecek için son umutları idi. | Open Subtitles | قطيع واحد كان عنده طفل رضيع وحيد أملهم الوحيد للمستقبل |
Egeria'nın sağlığını düzeltmek toplum olarak sürekliliklerini sağlamak için tek umutları. | Open Subtitles | و إستعادة صحة إيجيريا ربما يكون هو أملهم الوحيد للعيش |
Tek umutları, genç ve sağlıklı birinin ya da organlarını bağışlamaya gönüllü olmuş birinin ölmesini beklemek. | Open Subtitles | أملهم الوحيد هو أن شخصا ما سوف تكثف ويتطوع أو أي شخص من الشباب والأصحاء الذين وافقوا على التبرع بأعضائهم يموت. |
Buna karşın yılanlarsa aylardır açlar ve tek umutları sabırla bekleyerek yakalayacakları bir av. | Open Subtitles | لكن بالرغم من أن الأفاعي يجوّع لشهور أملهم الوحيد من التعب واكل وجبة طعام هو ان يتحلى بالصبر ويثبت |
Hayal kırıklığına uğradığını biliyorum, annemle babam hayatta olsa, onlar da hayal kırıklığına uğrardı. | Open Subtitles | أعلم أنك خائب الأمل ولو كان والديّ أحياء سيخيب أملهم أيضاً |
Sanırım, hayal kırıklığına uğramamalarını isterim. | Open Subtitles | أظن بأنّي لا أريدهم أن يشعروا بأنّي خيبت أملهم. |
Tanıdığım ve sonradan konuştuğum insanlar daha çok bir korku filmi olmamasından dolayı hayal kırıklığına uğramışlardı. | Open Subtitles | وأتذكر بعض معارفي اثناء حواري معهم فيما بعد كيف ذكروا أنه خاب أملهم لأنه كان مجرد فيلم رعب |
İnsanlarımı kurtarmaya çalışıyorum. Bu gemi onların tek umudu. | Open Subtitles | أنا أحاول انقاذ قومي، هذه السفينة هي أملهم الوحيد |
Onların bu umudu, bize büyük bir kontrol sorumluluğu yükleyecek. | Open Subtitles | إن أملهم الزائف يمنحنا وسيلة قوية للتحكم بهم. |
New York halkının son umudu siz olacaksınız. | Open Subtitles | شخص من نيويورك وسوف تعتبركم أملهم الوحيد. |
Ne hakla kurnazca yaklaşarak bu insanların umutlarını ellerinden alıyorsun? | Open Subtitles | لمَ تقحمين نفسكِ في هذه العائلة وتبددين أملهم الوحيد؟ |
Yanlarında yeni bir yaşama ve başlangıca dair umutlarını getirdiler. | Open Subtitles | وقد أحضروا معهم أملهم بحياة وبداية جديدتين |
Bence değer verdikleri umutlarını ve topraklarının geri kalanını almalı ve hepsini yerle bir etmeliyiz. | Open Subtitles | أعتقد أنه عليك أن تأخذ أملهم الثمين و بقية أرضهم و تحرقها كلها إلى الأرض |
Halkın Batı'ya baskın yapmak için emir vereceğini beklerken sen her sene onları hayal kırıklığına uğratıyorsun. | Open Subtitles | كل عام، شعبكَ يتساءل متى ستأمُر بغارة أخرى غربًا وكل عام تخيّب أملهم. |