Bugün, sigara içmeyen kadınların, sigara içmeyen erkeklere kıyasla üç kat daha fazla akciğer kanserine yakalanma riski taşıdığını biliyoruz. | TED | وما نعرفه اليوم هو أن النساء غير المدخنات أكثر عرضة بثلاث مرات للإصابة بمرض سرطان الرئة من الرجال الغير مدخنين. |
Fakat pek çok kez kadınların gereken her şeye sahip olduğunu gördüm. | TED | و لكني رأيت في حالات عديدة أن النساء يملكن كل ما يحتاجن. |
Doğru olan şey, kadınların bu konuda konuşurken daha fazla utanç hissetmesidir. | TED | بينما الصحيح، هو أن النساء يشعرن عادةً بالخجل عند الحديث عن ذلك. |
Şunu buldum ki kadınlar polis memurlarının yüzde 13'ünden azını oluşturuyorlardı. | TED | وجدت أن النساء تشكلن أقل من 13 بالمائة من ضباط الشرطة. |
Yoksa buradaki kadınlar hiç ihtiyaç hissetmeyecek kadar şanslı mı? | Open Subtitles | أو يعنى أن النساء هنا سعداء جداً ولا يحتاجون المساعدة؟ |
Yani zengin, beyaz trans olmayan kadınların, zengin beyaz erkeklerin engin toplumda elde ettiği mevkinin aynısında bulunduğunu görüyoruz. | TED | الآن نرى أن النساء متوافقات الجنس الأثرياء البيض يحتلون الوضع المماثل الذي يحتله الرجال البيض الأثرياء في مجتمعٍ أوسع. |
kadınların o korkunç hamilelik zamanlarını unutmaları için bir hormonları olduğunu biliyor muydun? | Open Subtitles | أتعلم في الحقيقة أن النساء لديهم هرمون.. يساعدهم في نسيان كل.. أعباء الحمل؟ |
Seksi ve umutsuz kadınların barlarda yalnız içtiğini fark ettiğim zaman. | Open Subtitles | عندما أدركتُ أن النساء المثيرات و اليائسات تشربن لوحدهن في الحانات |
Bilindiği gibi, kadınların diz kapakları bir tür yağ ile kaplıdır. | Open Subtitles | وكما نعرف أن النساء لديهن نوع من الشحوم التي تغطي ركبهن |
Ev hanımı dergilerindeki testlerde size kadınların aşk için evlendiği söylenir. | Open Subtitles | حسنا،التدبير الإداري الجيد، المسابقات تخبرك أن النساء تتزوج من أجل الحب |
Ve altta yatan, kadınların buna değmeyeceğiydi. | TED | والاستنتاج النهائي كان أن النساء لا يستحقن ذلك |
Bir ülkedeki kadınların, sınır ötesindeki mevkidaşlarındansa o ülkedeki erkeklere daha çok benzediğini bulduk. | TED | وجدنا أن النساء في بلد واحد يشبهون أكثر الرجال في ذلك البلد من نظرائهم الإناث عبر الحدود. |
kadınların işgücüne hızla katılmadıkları Hindistan ve Japonya gibi yerlerde bile, gazeteciliğe giriyorlar. | TED | حتى فى بلاد مثل الهند و اليابان حيث أن النساء لايهرعن إلى سوق العمل العادي ولكن يتجهن نحو الصحافة |
Ve bu nedenle kadınların, bugün modern bilimden ve tıptan tam anlamıyla yararlanamadığını biliyoruz. | TED | وبالتالي فنحن نعلم أن النساء لا يحصلن على الفائدة الكاملة من العلم الحديث والطب اليوم. |
Bak Chris bir kitap okudum; kadınlar Venüs'tenmiş o yüzden şunları al: | Open Subtitles | قرأت كتاباً يقول أن النساء من كوكب الزهرة لذا إجلب لها الآتي: |
Ve kadınlar kolejlerde erkekleri sayıca üstün olduğunu biliyor muydunuz, | Open Subtitles | وهل تعلمون أن النساء أكثر عدداً من الرجال في الكليّات |
kadınlar bu durumla doğumdan sonra bazen aylarca mücadele ediyorlar. | Open Subtitles | معروف أن النساء يعانون منه, وأحياناً لأشهر بعد القيام بالولادة |
İşin içinde alkol de vardı ama kadınlar bir türlü ipi bırakmıyordu. | Open Subtitles | بإضافة الكحول إلي الخليط وحقيقة أن النساء لا يتركون الأمور تمر ببساطة |
Bir diğer sorunumuz ise, kadınlar profesyonel başarılari ve kişisel hedefleri arasında zor seçimlerle karşı karşıya kalmaları. | TED | لدينا ايضا مشكلة اخرى، وهي أن النساء يواجهن خيارات أصعب بين النجاح المهني وتحقيق الذات. |
Öyle görünüyor ki sosyal medya devrimini kadınlar yönlendiriyor. | TED | تبيّن أن النساء يقدن حقاً ثورة وسائل الإعلام الإجتماعية. |
Öbür kadının benim için hiçbir anlamı olmadığını bilmeni istiyorum. | Open Subtitles | أريدك أن تعرفين أن النساء الأخرين لم يعنون الكثير لي |
Hamile kadınları öldüren doktorlar. | Open Subtitles | الأطباء الذي يمكن أن النساء الحبلى المقتولات. الآن، مستشفى يمكن أن تكون |
Hem siz kendiniz söylediniz, kadınlardan mükemmel casus oluyor. | Open Subtitles | بالإضافة إلى , أنتِ بنفسكِ قلتِ أن النساء أفضل الجواسيس |