Sıcak ve soğuk akıntıların etkileşimi deniz yaşamında olağanüstü bir çeşitlilik oluşturur. | Open Subtitles | هذا التفاعل من التيارات الدافئة والباردة يولّد تنويع إستثنائي من الحياة البحرية |
Karar verdim, sizin gibi ben de olağanüstü kusursuz olacağım. | Open Subtitles | ولقد قررت ، مثلك أنتِ، أنني إستثنائي للغاية لأقوم بالتنظيف. |
Bu güzelce yayılmış ayakları engeller yokmuş gibi kullanıyor -- gerçekten olağanüstü. | TED | إنه يستخدم قدمه الجميلة الموزعة ليمشي وكأن تلك العقبات ليست موجودة اصلاً. إستثنائي حقاً. |
Bu, olay zinciri kesinlikle ilginç ve sıradışı. | Open Subtitles | آه ، هذه السلسلة من الأحداث بالتأكيد سيكون لها إهتمام إستثنائي |
Anne ve babam bana Sıra dışı bir isim verdiler: Baratunde Rafiq Thurston. | TED | منحاني والداي إسم إستثنائي باراتوندي رفيق ثورستون |
Nedeni o yalan, sizlere "engellerin insanları özel kıldığını" söyledikleri yalan. | TED | إنه بسبب الكذبة، التي قاموا ببيعها لنا الكذبة بأن الإعاقة تجعلك شخص إستثنائي و مميز. |
Jude türünde tek olan olağanüstü bir çocuk, yaşamının tamamı genetik araştırmalarla geçti. | Open Subtitles | جود عبارة عن صبي إستثنائي خلق فريد وهو تتويج لغاية الحياة عن طريق عقود الأبحاث الجينية |
Jude türünde tek olan olağanüstü bir çocuk, yaşamının tamamı genetik araştırmalarla geçti. | Open Subtitles | جود عبارة عن صبي إستثنائي خلق فريد وهو تتويج لغاية الحياة عن طريق عقود الأبحاث الجينية |
olağanüstü biri olmak isteyen var sanki. | Open Subtitles | نعم، أنا لا أُريدُ لِكي أكُونَ رجل إستثنائي. |
Sana manzarayı gösteririm diye düşündüm. olağanüstü. | Open Subtitles | أعتقدتُ أنه يجب علي أن أريكِ المنظر إنهُ إستثنائي |
Ama "olağanüstü toplantı" hakkında olduğunu okudum. | Open Subtitles | الآن و قد راجعتها,اقرأ بشأن إجتماع إستثنائي |
George aynı zamanda olağanüstü bir aşçıdır. | Open Subtitles | يا خادمي المخلص جورج ، بالإضافة إلى أنه طباخ إستثنائي |
olağanüstü bir hızla halka malolmuştu. | Open Subtitles | ما أصبح واضحاً بخصوصه هو أنه أصبح شخصية عامة، بشكل إستثنائي وسريع. |
Ama şunu söylemeliyim ki, kızlardan hoşlanan bir kız için erkek organına olağanüstü ilgi gösterdi. | Open Subtitles | يجب أنّ أقول هذا بالنسبة للفتاة التي تحب الفتيات، إنها تحظى بإهتمام إستثنائي من قبل العضو الذكري. |
Bugün en sıradışı fideyi buldum. Adanın batısında. | Open Subtitles | لقد عثرتُ على نبات إستثنائي للغاية في الجانب الغربي للجزيرة. |
sıradışı birşeyler.... ne planladıklarını bilmek istiyorum. | Open Subtitles | هم يخطّطون لشيء إستثنائي. أرغب في معرفة ما هو. |
Timsahların, Zebra ve Antilop gibi, bağımlı oldukları büyük memeliler haricinde Sıra dışı şartlar için de menüleri var. | Open Subtitles | أبعد ما يكون إعتمادها على الثدييات الكبيرة كالثياتل او حمار الوحش التماسيح لديها بشكل إستثنائي حمية غذائية متكيفة |
Sıra dışı şekilde uzamış üçüncü parmak grubun, başka bir ayırt edici özelliğidir. | Open Subtitles | يعد الإصبع الثالث الممدود بشكلٍ إستثنائي ميزة أخرى لـتلك المجموعة |
Şu an için ben,Fransız hükümeti ile baş ederken elimizi kuvvetlendirmek adına özel olarak bir elçi görevlendirmeyi düşünüyorum. | Open Subtitles | الآن أنا سأرسل مبعوث إستثنائي لتعزيز العلاقة مع الحكومة الفرنسية |
Aramız Fevkalade. Harika. | Open Subtitles | انتِ و انا على احسن ما يرام بشكل إستثنائي. |
-Ben de istisnai bir gece geçirdim.Partinin en çılgınını verdik. | Open Subtitles | حسنا، إستثنائي أيضا. ذهبت إلى حفلة بدون دعوة. |
Beni yanlış anlamayın-- bu iş gerçekten son derece zor ve bu işi yapan sadece biz değiliz. | TED | لا تسيؤوا فهمي، إنه تحدي إستثنائي وعمل جاد حقاً ، و لسنا نحن فقط من يعمل على ذلك. |
Bu timsah bir istisna, daha değerli bir yaratık. | Open Subtitles | التمساح يكون إستثنائي مخلوق ذو قيمة عظيمة |
Ama şunu eklemeliyim ki olağandışı özverilileri farklı kılan şey ortalamanın üzerinde bir merhamete sahip olmaları değildir. | TED | لكن يجب أن أضيف أن ما يجعل الأشخاص الإيثاريين بشكل إستثنائي مختلفين جداً ليس فقط أن نسبة تعاطفهم أعلى من المتوسط. |
olağan üstü bir yardımlaşma tekniği oluştururlar. | Open Subtitles | بعض الحيتان إبتكرت أسلوب إستثنائي من الغذاءالتعاوني. |