Sırf planlara bakmak bile aklımıza bir sürü olasılık getirdi. | Open Subtitles | مجرد النظر في الخطط، انها فتحت عالما جديدا من الاحتمال. |
Ama bilinçsiz olarak onlara koşullu olasılık oranını verecek gayet karmaşık hesaplamaları yapıyorlar. | TED | ولكن دون وعي منهم، يقومون بتلك الحسابات المعقدة للغاية والتي ستعطيهم مقياسا من الاحتمال الشرطي. |
İhtimal bir ve ihtimal iki arasındaki farkı nasıl söyleyebiliriz? | TED | كيف يمكننا أن نميز الفرق بين الاحتمال الأول والثاني؟ |
Polioyu tedavi etmiş olma ihtimali daha mı yüksek sence? | Open Subtitles | أتعتقد أن الاحتمال الأكبر أن يكون شفاها من شلل الأطفال؟ |
Zehir veya uyuşturucu olma ihtimali de buluyor ancak ailerinin davranışlarına bakarsak bu da pek olası değil. | Open Subtitles | هناك إحتمال أن يكون هذا بفعل سمٍ ما أو مخدّر و لكن تصرّفات المرضى تجعل هذا الاحتمال مرفوضًا |
Belki de insanların hâlâ birlikte olup olmadığımızı bilmek istediklerinde sordukları şey aslında garanti olasılığı. | TED | ربما هذا الاحتمال من الضمان الذي كان يسأل عنه الناس حقا عندما كانوا يريدون معرفة ما إذا كنا نزال معا. |
Büyük ihtimalle günün birinde bir suçlu beni hedef alacak ve Michele Mastropaolo'ya elveda diyeceksiniz. | Open Subtitles | ولكن الاحتمال الأكبر أن يستهدفني لص فيكون الوداع لميشيل ماستروباولو توقف |
Evet, bu olasılık aslında son çalışmalarla öngörülmekte, birleşik teoriler, bu 18 bağımsız değişkeni tek bir çatı altında toparlamaya çalışıyor biz de hepsini tatmin edici bir şekilde bir araya getirebileceğimizi umuyoruz. | TED | حسنا , هذا الاحتمال مقترحٌ فعلا من خلال النظريات الأحدث , النظريات الموحدة و التي تحاول شرح هذه العوامل الحرة الثماني عشرة في إطار واحد , و الذي نأمل أن يتنبأ بهم جمعيا |
Üniversitede matematik okuyordu, olasılık ve istatistik derslerinin hepsinden tam not almıştı. | TED | كانت متخصصة في الرياضيات في الكلية، وتفوقت في كل دروسها في الاحتمال والإحصاء. |
Ama sonuçta, Lucy'nin sanata yatkınlığı hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, ama istatistik ve olasılık pokerde işe yarar. | TED | ففي النهاية، نحن لا نعرف شيئًا عن لوسي يرجح حبها للفن، لكن الاحتمال والإحصاء مفيدون في البوكر. |
Neden tam olarak o sayı olduğunu bilmiyorum. Bir çeşit olasılık var. | Open Subtitles | لا أعلم لم ليس دقيقاً هناك نوع من الاحتمال |
Geriye kalan tek ihtimal onun yaptığı ve bunu ciddiye almalıyız. | Open Subtitles | الاحتمال يبقى أنه يمكن أن يكون هو ويجب أن نأخذ هذا على محمل الجد |
Zayıf bir ihtimal, fark yaratabilir ve çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yok. | Open Subtitles | الاحتمال البعيد الذي يمكن ان يحدث اختلافا و لانني ليس لدي ما اخسره |
Bence en yüksek ihtimal radar vericisi olmayan veya kapatılmış, pilotla idare edilen küçük bir uçak olması. | Open Subtitles | اعتقد ان الاحتمال هو أعلى انه نوع من الصغيرة , تجريب الطائرات التي كانت تحلق دون مجيب الرادار , أو تلك التي كان إيقاف. |
Borcun yeniden finanse edilmesi hâlinde bu ihtimali açıklamamız gerekir. | Open Subtitles | الآن، نحن مطالبون بالكشف عن هذا الاحتمال في وقت ريفي. |
Fakat bu fikri, bu ihtimali tamamen kınamak için bu nedenle araştırma bütçesini, kendi kendine yeten korkaklığın basit çığlığını koruyabilirsiniz, be bunlar bizim öğrencilerimize vermek istediğimiz idealler değildir. | TED | ولكن القيام باستنكار هذه الفكرة وهذا الاحتمال بشكل نهائي فقط من أجل حماية موارد تمويلك، لا يعبر سوى عن أنانية جبانة، وليست هذه هي المُثل التي نريد أن نمررها لتلامذتنا. |
Kendiliğinden düzleme ihtimali dikkate alınmalı. | Open Subtitles | فيما عدا معنى الكلام التلقاءي فإن الاحتمال مازال جيداً |
Onu duymamamızın ikinci olası nedeni ne? | Open Subtitles | وماهو الاحتمال الثاني بشأن عدم معرفتنا بأمره؟ |
Yani, oraya bir patlayıcı yerleştirmeye çalıştığımı düşündüler ve bu olasılığı bir buçuk saat boyunca araştırdılar ama hiçbir zaman kelepçe takılmadı ya da bir hücreye girmedim. | TED | لقد ظنّوا أنني كنت أحاول زرع عبوةِ ناسفة، وقاموا بالتحقيق في هذا الاحتمال لمدة ساعة ونصف، ولكن لم يتم تكبيلي بالأصفاد، ولم أُنقل أبدًا إلى زنزانة سجن. |
Yani yüzde 50 ihtimalle geri gelmeyeceği anlamına geliyor. | Open Subtitles | مما يعني بالطبع وجود نفس الاحتمال بألا يعود |
Tüm bunlar pek de mümkün olan olaylara benzemiyor. | Open Subtitles | هذه سلسلة من الأحداث بعيدة الاحتمال جدًّا |
Bu olasılığa karşı hazırlıklı olmalıyız. | Open Subtitles | سنضطر الى الاستعداد لهذا الاحتمال |
Tek seçenek pencere. Sekiz santim yüksekteyiz. | Open Subtitles | الاحتمال الوحيد هو النافذه فى الطابق الثانى نحن فوقها بثلاث بوصات |
Senle bebek Diego'yu aynı günde kaybetmeye... dayanamazdım. | Open Subtitles | ففقدانك أنت و دييغو الصغير في يوم واحد أمر يفوق الاحتمال |
- Yörüngede değil gezegende de yok.Bunun tek mantıklı açıklaması ona kim saldırdıysa,.. | Open Subtitles | إنه ليس في المدار، وليس على سطح الكوكب لذلك فإن الاحتمال المنطقي الوحيد هو أن من هاجمه |