Ayrıca yaşlanmak, sadece kaçınılmazı erteliyor, olayların göstermediğini zaman gösteriyordu. | TED | وإلى جانب ذلك، أجّلَ التقدم في السن الأمور التي لا مفر منها، يمكن للزمن رؤية ما لا تستطيع الظروف رؤيته. |
yaşlanmak yüreği zayıf olanlara göre değil, sana söyleyeyim. | Open Subtitles | إن التقدم في السن ليس في ضعف القلب أنا أقول لك هذا |
yaşlanmak doğal bir şeydir bu yüzden kendinize bir iyilik yapıp, prostat muayenesi olun ironik tişörtler giymeyi kesin ve bırakın, kendiliğinden oluversin. | Open Subtitles | لا عيب في التقدم في السن لذا أسدوا معروفاً لأنفسكم وقوموا بإجراء فحص البروستات كفوا عن لبس أقمصة تافهة ودعوا الأمر يحدث فقط |
yaşlanma ne çözülecek bir sorun, ne de tedavi edilecek bir hastalık değil. | TED | التقدم في السن ليس عيبًا ليتم إصلاحه أو مرضًا لتتم معالجته. |
Çünkü bu türlerin tarihinde modern dünyada doğan bebeklerin ilk defa yaşlanma fırsatını ellerinde bulundurdukları anlamına geliyor. | TED | لأن ما يعنيه هذا هو أنه للمرة الأولى في تاريخ الكائنات، تكون لغالبية حديثي الولادة في العالم المتقدم فرصة في التقدم في السن. |
Ailede bir hastalık ve sonrasındaki bir rahatsızlığım Yaşlılığın hükmedilir olmadığını açıkça gösterdi. | TED | مرض في الأسرة وفي وقت لاحق إصابة لي والذي أوضح أن التقدم في السن لا يمكن افتراضه. |
İnsan yaşlandıkça saygınlık kisvesi ve rahatsız edici gerçeklerle yüzleşir. | TED | مع التقدم في السن يأتي الإحترام ومجموعة من الحقائق غير المريحه |
yaşlanmaktan endişelenmiyorum. O karakterde biri değilim. Ama saçım seyreliyor. | Open Subtitles | وأنا لا يقلقني التقدم في السن أنا لست واحداً من هؤلاء الشخصيات |
yaşlanmak, kötü bir lanettir. | Open Subtitles | إن التقدم في السن قد يكون لعنة مزعجة. |
yaşlanmak berbat. | Open Subtitles | التقدم في السن سيء |
yaşlanmak, eğlenceli değil. | Open Subtitles | التقدم في السن ليس بشيء مرح |
Bilirsin Marge, yaşlanmak iğrenç bir şey. | Open Subtitles | تعرفين (مارج)، التقدم في السن أمر فظيع |
yaşlanmak zalimdir! | Open Subtitles | التقدم في السن قاسٍ! |
Bundan yüz yıl önce, hormonlar daha yeni keşfedilmiş ve insanlar, hormon tedavisinin yaşlanma ve hastalıkları ortadan kaldıracağını umut etmişlerdi. Şimdiyse umutlarımızı, kök hücre, genetik mühendisliği ve nanoteknolojiye bağladık. | TED | إذن قبل مئة عام عند إكتشاف الهرمونات أمل الناس أن العلاجات الهرمونية بمقدورها أن تعالج التقدم في السن والمرض, والآن عوضًا عن ذلك نحن نعلق آمالنا على الخلايا الجزعية والهندسة الجينية وتقنية الصغائر |
Sadece yaşlanma. | Open Subtitles | انه مجرد التقدم في السن |
Bilirsiniz, bisiklet yolları çoğunlukla dar pantolon giyen gençler tarafından kullanılıyor --(Gülüşme) Bizce yaşlılar, engelliler, etekli kadınlar ve iş adamlarına uygun bisiklet yollarında çalışan bir araç geliştirebilir ve aynı zamanda enerji yoğunluğu, mobilite,yaşlanma ve obezite gibi konulara değinebiliriz. | TED | تعلمون أن مسارات الدراجات تستخدم معظمها بواسطة الشباب المرتدين للبنطلونات الضيقة، تعلمون ذلك ، -- (ضحك) نعتقد انه يمكننا تطوير مركبة تعمل على مسارات الدراجات، تتاح للاكبر سناً والمعاقين والنساء بتنوراتهن، رجال الأعمال، والأخذ بعين الإعتبار مشاكل كازدحام الطاقة، سهولة التنقل، التقدم في السن والسمنة في نفس الوقت. |
Yaşlılığın ve hızlı yaşama yüzünden zayıf düştüklerinin bir işaretidir. | Open Subtitles | دليل على أنهن ضعفن بسبب التقدم في السن و نمط الحياة السريع |
Evet erdemli bir Yaşlılığın simgesi. | Open Subtitles | يبدو أن التقدم في السن برقي له مميزاته أيضاً |
yaşlandıkça daha da kötüye gidiyorsun. | Open Subtitles | أنت لا تحصل على أي أفضل مع التقدم في السن. |
- Bak bir anlamda yaşlandıkça daha duygusallaşırsın. | Open Subtitles | بمعنى من المعاني، واحد يصبح أكثر emotionaI مع التقدم في السن. |
yaşlanmaktan, hiçbirşey verememekten | Open Subtitles | خائفون من التقدم في السن خائفون من عدم قدرتنا على العطاء |
Ben sadece yaşlanmaktan ve özgürlüğümü kaybetmekten korkuyordum. | Open Subtitles | حتى بالرغم من أني كنت أحمقاً كبيراً معه إنما كنت فحسب... خائفاً من التقدم في السن |