Arka bahçedeki güzel mi güzel köşemde | Open Subtitles | في مصرفِي الجميلِ الجميلِ في الفناء الخلفي |
Lisedeyken bu güzel yüzde sivilce çıktı mı, onu bilmek istiyorum. | Open Subtitles | أريد معرفة هذا الوجه الجميلِ ان كان به تلك الحبوب في الثانوية |
senin güzel vücuduna biraz masaj yapayım, çünkü gerilmiş gibisin. | Open Subtitles | لان ذلك سيسبب التجاعيدَ في رأسك الصَغيرِ الجميلِ. |
Ve burayı dünyanın merkezi, hatta en güzel şeyin burası olduğunu sanıyordu. | Open Subtitles | وفي مركز هذا العالمِ كَانَ أكثر الشيءِ الجميلِ رَأى أبداً. |
20 yıl önce bu güzel etkinliği düşünüp de yerel tosbağa nüfusunu koruduğu için Delia Ann Lee için özellikle teşekkür etmek istiyorum. | Open Subtitles | وأنا أوَدُّ أَنْ أَقدم ترحيب خاصّ لداليا آن لي، التي نظمت هذا الحدثِ الجميلِ لأكثر من 20 سنة، وبالقيام بذلك |
Aklı başında birini görmek de çok güzel. | Open Subtitles | لكن علي أخبارك , أنه من الجميلِ رؤية ذاك الوجه ذاته مرة آخرى |
O herifle sikiştiğini düşünsene bir. Amy, ne güzel sarı saçların var öyle. | Open Subtitles | أيمكنكم أَنْ تَتخيّلوا ذلك الرجل اللعين؟ أيمي، يا لجمال شَعرِك الأشقرِ الجميلِ. |
Bazı şeylerin değişmediğini görmek güzel. | Open Subtitles | من الجميلِ أن نرى أن هناك أشياءٌ لاتتغير |
- Dışarıda olmak güzel, değil mi? | Open Subtitles | من الجميلِ أن نكونَ بهذا الجو العليل أليسَ كذلك؟ بلى |
Bu güzel yüz, adamın aklını çeldi ve ölüme yolladı. | Open Subtitles | هذا الوجهِ الجميلِ أغرى رجل إلى موته |
Böyle güzel bir teslimatçı görmek Carmela'nın hoşuna gitti. | Open Subtitles | كارميلا" مسرورة" لمثل هذا التوصيل الجميلِ |
güzel bir yemek yemek çok iyi olurdu. | Open Subtitles | سيكون من الجميلِ تناول وجبةٍ طيبة |
- Bu beyaz, güzel içeceği görüyor musunuz? - Herkeste var mı? Pekala. | Open Subtitles | تَرى هذا الشرابِ الجميلِ الأبيضِ؟ |
Beni merak ettiğini bilmek güzel. | Open Subtitles | من الجميلِ أن أعرفَ أنّهُ قلقٌ عليّ |
Çok güzel cilt. | Open Subtitles | مثل هذا الجلدِ الجميلِ |
Ama şunu söylemeliyim ki bu güzel havada, böyle güzel bir evdeyken Londra'daki tipik İngliz hikayelerinden farklı şeyler ortaya çıkıyor. | Open Subtitles | انة قادم بالرغم من أني يَجِبُ أَنْ أَقُولَ، انة غريبُ جداً... لكي يَكْتبَ نموذجاً للقصّةُ الإنجليزيةُ في لندن بينما أَنا هنا في هذا البيتِ في مثل هذا الطقسِ الجميلِ. |
O çok güzel bir insan. | Open Subtitles | هو مثل هذا الشخصِ الجميلِ. |