| dijital kamp ateşleri. gerçekleri, benzetmeye, mecaza ve kurguya bile dönüştürüyoruz. | TED | نحن نحول الحقائق الى تشبيهات و استعارات، بل و حتى تخيلات. |
| Burada tabii ki bir yol var, ki bu da gece geç saatlere kadar oturup bütün haberleri okuyarak bütün gerçekleri ezberlemek. | TED | هناك، بالطبع، طريقة واحدة، وهي الجلوس لوقت متأخر من الليل وتعلم كل الحقائق عن ظهر قلب من خلال قراءة كل هذه التقارير. |
| Ve şunu farkettim ki politik ikna fikirler, gerçekler ya da bilgiyle başlamıyor. | TED | والذي لاحظته هو الإقناع السياسي لا يبدأ من الأفكار او الحقائق او المعلومات |
| Yazarın adını sildim -- gerçekler haricinde her şeyi sildim. | TED | ولكني حذفت اسماء الكتاب والعناوين .. ولم يبقى سوى الحقائق |
| Çok sadıksın, ama belki de gerçeklerle yüzleşmek daha iyi olur. | Open Subtitles | هذا شعور وفى منكى . لكن من الأفضل أن نواجه الحقائق |
| Derin bir angajman gerçeklere dalma ve içeriğimizin karmaşıklığını anlamaktan geçer. | TED | فهو يعني اندماجاً كُليًا وانغماسًا في الحقائق وتعقيدات مضمون هذه الحالات. |
| WG: İstatistikleri ve gerçekleri tek başına söylemek, gerçek insanlardan bağlantısını koparmak, bu gerçekleri tehlikeli biçimde noksan bir şekilde anlamaya yol açabilir. | TED | وينونا: التكلم عن الاحصائيات، والحقائق فقط، بعيداً عن الناس الحقيقيين، يمكن أن يتم فهم الحقائق بطريقة خاطئة. |
| Ama konuşmamın vurucu noktası şu ki sadece gerçekleri kontrol etmek yeterli değil. | TED | لكن الفكرة الأساسية من كلامي هي ان مجرد التدقيق في الحقائق لا يكفي |
| Henüz basit insanî gerçekleri korumak için gizeme ihtiyaç duyuyoruz. | Open Subtitles | ومع ذلك، فإن صون وحفظ الحقائق البشرية الأساسية يتطلب الغموض |
| Daha önce, tüm gerçekleri bilmediğimiz için olay terörist saldırıydı. | Open Subtitles | قبل ذلك، هو كان إرهاباً لأننا لم نكن نملك الحقائق |
| Asil ve sadık olmam gerektiğini biliyorum, ama Kral gerçekleri bilmiyor. | Open Subtitles | أعرف أقصد أن أكون موالي ومطيع لكن الملك لا يعرف الحقائق |
| Konuyu açıklayan bir hikayesi var ama gerçekleri nasıl test edeceğimizi bilmiyorum. | Open Subtitles | لديه قصة قد تفسر هذا إنني لست متأكداً بشأن كيفية أختبار الحقائق |
| Nasıl? Daha önce evlendiğine göre tüm gerçekleri biliyor olsa gerek. | Open Subtitles | فعل ذلك من قبل، لذلك لابُدّ أن في حيازتهِ جميع الحقائق |
| Bu yüzden bilim gerçekler ve duygular üzerine kurulu olmalı. | TED | لكن بالطبع، يجب على العلم أن يعتمد على الحقائق والمنطق؟ |
| Bürokratlar gerçekler o küçük onay kutucuklarına uymadığında ne yaparlar biliyor musunuz? | Open Subtitles | أنت تعرف ماذا يفعله البيرقراطيون عند الحقائق أنه لا يلائمهم الصندوق الصغير |
| gerçekler yanıltıcı olabilir, söylentiler ise doğru ya da yanlış çoğunlukla açıklayıcı olurlar. | Open Subtitles | حسناً، الحقائق قد تكون خاطئة، بينما الإشاعات فتحتمل الصّواب والخطأ دوماً تكشف الحقائق |
| Gösteri dünyası, basit ve bazen de acımasız gerçeklerle süslenerek yaşayan insanlar. | Open Subtitles | رجال العروض الذين يعيشون على التأنق السهل و على الحقائق الوحشية احياناً |
| Tek yapman gereken, elimizdeki gerçeklerle hepsini bir araya getirmek. | Open Subtitles | عليكِ فحسب جمعها معاً مع الحقائق التي في مُتناول يديك. |
| Bu da benim fikrim. Sizinkinin aksine benimki gerçeklere dayanıyor. | Open Subtitles | إليك وجهة نظري، وعلى عكسك فوجهة نظري تستند على الحقائق. |
| Ama öncelikle, gittiğimiz nokta hakkında birkaç etkileyici gerçek. | TED | و لكن أولا، بعض الحقائق المدهشة عن المكان الذي سنذهب إليه. |
| Birçok kere, ne zaman mühim bir gerçeği insanlarla paylaşmaya kalkıp memnun olacaklarını sansam, tam tersi etki yaptı. | TED | مرة بعد أخرى، وكلما أردت تشارك بعض الحقائق الكبرى مع متلق يكون أكثر امتنانا، أحصل على رد فعل عكسي. |
| En büyük yanılgılardan biri, bilimin sadece gerçeklerden oluşan bir yığın olduğu. | TED | المفهوم الخاطىء الكبير هو أن العلم مجرد كومة ضخمة قديمة من الحقائق. |
| Oralarda Saint John'in İncil'inde bulabileceğimiz gerçeklerin birçoğunu buluruz. | TED | سوف نجد الكثير من الحقائق فيها التي وجدناها سابقا في انجيل القديس جون. |
| doğru, bunlar var ama diğer yönlerini fazla duymadığınız bir Afrika da var. | TED | هذه الحقائق موجودة على أرض الواقع, هنالك إفريقيا التي لا تسمعون عنها كثيراَ. |
| Bu seyahatinizin, canavar hakkında bilgi toplama amaçlı olduğunu duyduk. | Open Subtitles | لقد سمعنا أن رحلتك الأستكشافية كانت لجمع الحقائق حول الوحش |
| Eğer o bilgiler zihninizin ucundaysa, bilerek karar vermek daha kolay olur. | TED | إذا كان لدينا تلك الحقائق في متناول عقولنا، سوف نتمكن من اتخاذ قرارات مستنيرة. |
| Sebebi ne olursa olsun, Jill Randall'ın tıpkı yaşarken olduğu gibi ölürken de gerçeğin peşinde olduğunu söyleyelim. | Open Subtitles | مهما كانت الحقائق لنقل ان راندال ماتت كما عاشت من اجل البحث عن الحقيقة |
| Eskiler sizden varoluşunuzun basit gerçeğini bile sakladı. | Open Subtitles | بينما أخفى القدماء الحقائق الأساسية حول وجودهم عنكم |
| Sırları açığa çıkarırdı başkalarının bulamadığı karanlıktaki doğruları bulabilirdi. | Open Subtitles | ,التسلل إلى الأسرار, اختراق الظلمة اكتشاف الحقائق التي لم يستطع الأخرون اكتشافها |