| Onun sınavı ve bence adadaki yaşantısı onun gerçek hayatıydı. | Open Subtitles | امتحانه هو، وحياته في الجزيرة كانت حياته الحقيقيّة كما أعتقد |
| Dünyanın geriye kalanı, milyarlarca insan gerçek futbol oynuyor, ama siz değil. | Open Subtitles | بقيّة العالم، مليارات الناس، يلعبون كرة القدم الحقيقيّة يوميّاً، ولكن ليس أنتم |
| Resmi iş kisvesi altında evime girdiniz. Oysa belli ki gerçek niyetiniz bambaşka. | Open Subtitles | دخلت إلى منزلي بحجة العمل الرسميّ، لكن نواياك الحقيقيّة طبعاً شيء مختلف تماماً |
| Belki de gerçek Mavi Kelebek yıllar önce bununla değiştirilmiştir. | Open Subtitles | ربّما الفراشة الزرقاء الحقيقيّة قد بُدّلت بهذه منذ سنوات عدّة. |
| Onunla konuştum. Her ölümünün onu asıl benliğine yakınlaştıracağını bilerek ona baktım. | Open Subtitles | تحدثت إليه، ولقنته بحيث كانت كلّ موتة له تقرّبه من ذاته الحقيقيّة. |
| Efendilik bağını kırmana yardım ettim. gerçek hikayeni bana anlatmalıydın. | Open Subtitles | ساعدتكَ في كسر رابطة الاستسياد كان بوسعكَ إخباري قصّتكَ الحقيقيّة |
| gerçek cesaret ne zaman bir can alacağını değil ne zaman esirgeyeceğini bilmektir. | Open Subtitles | الشجاعة الحقيقيّة ليست أن نعرف متى نسلبُ حياة الآخر، بل متى نُبقي عليها |
| Benim tek yaptığım senin yarattığın şeyin gerçek potansiyelini kullanmak. | Open Subtitles | كل ما أفعله هو إطلاق القدرة الحقيقيّة الكامنة لما صنعتِ. |
| Yani bütün bunlardan ortaya çıkan çoğumuzun teknolojiyi takip etme hevesi yüzünden gerçek ihtiyaçları göremediğimizdir. | TED | لذا فإن ما يبيّنه كل هذا، هو أننا غالبًا نغفل عن الاحتياجات الحقيقيّة في أثناء بحثنا عن التكنولوجيا. |
| gerçek Nobel Ödülü kazanmış kimseler size ödülünüzü takdim ediyor. | TED | الحائزون على جوائز نوبل الحقيقيّة يسلّمونك الجائزة. |
| Bu işin arkasında tanrıların oluğunu biliyordu ve onlarla yüzleşti ama bu sefer mülayim bir duvarcı olarak değil, gerçek hâli olan korkutucu bir dağ devi olarak. | TED | فقد علم بأنّ الأسياد كانوا وراء هذا الأمر وواجههم: ليس كبناء معتدل الخلق، بل على هيئته الحقيقيّة كعملاق جبلٍ مرعب. |
| Şimdi, bu gerçek olan. Bu karnıbahar. | TED | الآن هذه هي الحقيقيّة. إنها زهرة القرنبيط. |
| Yetki sultanda değil. gerçek yönetim burada. | Open Subtitles | السُّلطان ليس هو السُّلطة بل الحكومة الحقيقيّة هُنا |
| Bu gerçek Cumartesilere bayılıyorum. Çok rahatlatıcılar. | Open Subtitles | أحبّ أيّام السبت الحقيقيّة إنّها مريحة جداً |
| Dışarısı gerçek bir asfalt ormanı. | Open Subtitles | نعم، هي غابة الإسفلت الحقيقيّة بالخارج هُناك |
| gerçek yaşamda olduğu gibi, insanların düşündüklerinden farklı şeyler söylemesine benzemiyor. | Open Subtitles | إنّه ليس شيئاً كالحياة الحقيقيّة به يفكّر الناس شيئاً ويقولون شيئاً آخر. |
| Ryuuji'nin Momoko'nun gerçek duygularını bilmesini istedim. | Open Subtitles | لقد أردتُ أن يعرف ريوجي موموكو الحقيقيّة |
| Unutma Noel'in gerçek ruhu kalbinde yatar. | Open Subtitles | تذكّر روح عيد الميلاد الحقيقيّة توجد فى قلبك |
| Ama neden gerçek bir oyunun ismini almak zorundasınız? | Open Subtitles | لمَ عليكم أن تأخذوا اسم اللعبة الحقيقيّة أيضاً؟ |
| asıl rahatsızlıklar başladığında burada değildin. | Open Subtitles | لم تكن هنا عندما بدأت الاضطرابات الحقيقيّة |
| - asıl savaş çok yakında. | Open Subtitles | ـ يجب أن نخرج من هنا ـ المعركة الحقيقيّة متقدّمة |
| KUZEY KUTBU ISINIYOR FOSİLLERİ ORTAYA ÇIKIYOR Gerçekte ne olduklarını geç öğrendik: | Open Subtitles | متأخّر جدًّا,اكتشف علماءنا هويّتهم الحقيقيّة |
| İşte babanın Julia'ya yolladığı esas e-posta. | Open Subtitles | هذه هي الرسالة الإلكترونيّة الحقيقيّة التي أرسلها والدك إليها. |
| Sanırım artık Öz annemi görme vaktim geldi. | Open Subtitles | أعتقد أنّه قد حان الوقت لأرى أمّي الحقيقيّة |