Sialik asit bizim yediğimiz türde bir şeker değildir. | TED | حمض السياليك ليس ذاك النوع من السكّر الذي يؤكل. |
Her hafta size şeker, un ve et dağıtırız. | Open Subtitles | كلّ إسبوع سنصدر لك السكّر وطحين ولحم بقر |
Bu şeyi kaplayacak kadar fazla şeker. | Open Subtitles | ملعقة السكّر الكبيرة التي تُخفي ذلك الشيء |
Bunun anlamı sizler hücrelerinizde bir enzime sahipsiniz ve bu, fazladan bir yapı taşı olan kırmızı Şekeri daha da bileşik bir yapı inşa etmek için ekler. | TED | هذا يعني أن لديكم إنزيمًا في خلاياكم والذي يضيف وحدة بناء إضافيّة، ذلك السكّر الأحمر، ليبني تركيبًا أكثر تعقيدًا. |
Seni, hayatı boyunca iki şekerli sade kahve içenlerden sanıyordum. | Open Subtitles | إعتقَدت أنّك تحّب القهوة السوداء، مع قُرصين من السكّر من أجل الحياة |
Zararlı ürünler sattığı için şeker sanayisini dava etmek istiyoruz. | Open Subtitles | نريد مقاضاة مصنع السكّر لبيع منتجات ضارّة |
Ne gerekirse yaparak bu kasabaya şeker getirmeye ant içmiş küçük bir grup var. | Open Subtitles | هناك مجموعة صغيرة ، رتّبت لإعادة إحضار السكّر إلى هذه البلدة، بأيّ وسيلة ضروريّة |
Hayatınızı bir avuç şeker uğruna tehlikeye atmaya değer mi? | Open Subtitles | هل ستخاطرون بحياتكم لأجل بعض السكّر فحسب؟ |
Hey, sabahın erken saatindeki bu şeker yüklemesini takdir etmediğimi sanma sakın ama bir sorun mu var? | Open Subtitles | مهلاً ، لست كأنني لا أقدر ذروة السكّر في الصباح الباكر قبل كل شيء ولكن هل هناك خطبٌ ما؟ |
Mesela oradaki şeker paketleri gibi. | Open Subtitles | .. أتصور كل شئ عقلياً مثل أكياس السكّر تلك |
Bir kaşık şeker, gerçekten ilacın aşağı inmesini sağlıyor mu? | Open Subtitles | هل تجعل ملعقة السكّر طعم الدواء مستساغاً؟ |
şeker küplerinden piramit yapmaya kalkışman benim suçum değil. | Open Subtitles | إنها ليست غلطتي كونك قرّرت صنع هرمٍ من السكّر. |
Küba tamamen özgür olacaksa sadece şeker konusunda değil her konuda özgür olacak. | Open Subtitles | إذا كان مقدرا لكوبا أن تكون حرّة بشكل تام فيحب أن تكون مهمّة ليس بسبب محصولها من السكّر فقط |
Her ne kadar, bu kadar şeker ve düdüğün iyi bir fikir olmadığını düşünsem de.. | Open Subtitles | بالرغم من أنّي لست متأكّداً من أن أطنان من السكّر والصافرات جيدة سوية. |
İçinde içki var. Yakıcı tadını atmak için şeker benzeri bir şey ve biraz buz var. | Open Subtitles | يوجد به نبيذ، بعض قطع السكّر لإخفاء الطعم اللاذع، وبعض قطع الثلج |
Hasar, şeker fabrikasının bir bölgesinde sınırlı kalmış. | Open Subtitles | الضرر إحتوى لمنطقة واحدة في معمل تكرير السكّر |
şeker tozunu maktulün kendi vücudu toplamış. | Open Subtitles | جسم الضحيّة الذي جمع كُلّ غبار السكّر ذاك |
Eğer bu kaplamayı ayırır ve Şekeri uzaklaştırırsanız ne olur? | TED | وماذا لو خلعْتَ ذلك المعطف وأزلْتَ ذلك السكّر بعيدًا؟ |
Pekâlâ dostum, Şekeri aldın. Şimdi parayı ver. | Open Subtitles | حسناَ ، ذلك هو السكّر والآن ، سلّمنا المال |
Demli, sütlü ama az şekerli. | Open Subtitles | قوي، لكن المستوى الواطئ على السكّر. |
İnsanlar hücrelerimizi kaplayan şekerin hücreyi her nasılsa daha da güçlü ve sert yapan koruyucu bir kaplama gibi olduğunu düşünürlerdi. | TED | وكان الناس يعتقدون أن غلاف السكّر على خلايانا بمثابة غطاء واقٍ يجعلُ خلايانا أقوى أو أصلب. |
şekerden arındırılmış bir adet vücut incelemeye hazırdır. | Open Subtitles | جثة واحدة خالية من السكّر جاهزة للمعالجة |
İki tavuk burger, iki patates kızartması, bir Diyet, bir normal kola! | Open Subtitles | شرطتين دجاج ، الاثنان مقلّيتان ، وزجاجة كولا منزوعة السكّر ، وكولا عادية |
- şeker pancarı. | Open Subtitles | - شمندر السكّر. |
Evet Bir sürü çubuk şekerle beraber. | Open Subtitles | أجل، بالإضافة للكثير من أغلفة حلوى السكّر. |