| Annem, bunun bizi bir arada tutan tek şey olduğunu söylerdi. | Open Subtitles | أمى أعتادت أن تقول أن هذا الشىء الوحيد الذى جعلنا اقرب |
| Panzehirin onun esas amacını engelleyecek tek şey olduğunu biliyordu. | Open Subtitles | كانت تعلم ان المضاد هو الشىء الوحيد الذى سيوقف خطته |
| Seninle ilgili özel olan tek şey sevişmek hakkındaki tuhaf fikirlerin. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى يميزك هو فكرتك الغريبة عن ممارسة الحب |
| Canlı götürmek isteyeceğim tek şey kendim. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى اريده، ان يرجع حيا هو انا |
| Sahip olduğumuz gerçekten etkili tek silahın onların yapamadığı tek şeyi yapabilme yeteneğimiz olduğunu söyledim. | Open Subtitles | حسنا , إن السلاح الحقيقى و الفعال الذى نملكه هى قدرتنا على فعل الشىء الوحيد الذى لا يستطيعوه |
| Senin bu koltuğa gelmeni engelleyen tek şey, yerçekimi kanunu. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى يَشُدُّكِ إلى هذا المقعد الآن هو قانون الجاذبيّة. |
| Benimle ilgili düşündüğün tek şey... | Open Subtitles | لنواجة الحقيقة , الشىء الوحيد الذى تهتم بى لأجلة هو المال |
| Kontrol altında tutmadığım tek şey sensin. | Open Subtitles | أيّها التحرّى، الشىء الوحيد الذى ليس تحت سيطرتى، هو أنت |
| Kemerlerin işe yaradığı tek şey pantalonlarınızı tutmasıdır. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى تفيد فيه الأحزمة هو منع السروال من السقوط |
| Artık önemli olan tek şey sevdiğimiz insanlar. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى يهم الاّن هو الأشخاص الذبن نحبهم |
| Artık bizimle ilgili kalan tek şey... ..şu silahlar. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى يربطنا بالقضية هذه البنادق |
| Bu durumu engelleyebilecek tek şey bende. | Open Subtitles | أنا لدى الشىء الوحيد الذى يمكنه منع حدوث ذلك |
| Gururum alamayacakları tek şey! | Open Subtitles | عزّة نفسى هى الشىء الوحيد الذى لا يمكنهم سلبى إيّاه |
| Buradaki insanları hayatta tutan tek şey o kristal. | Open Subtitles | هذه الكريستاله هى الشىء الوحيد .الذى يجعل هةلاء الناس أحياء |
| Pişman olduğum tek şey, o küçük salağın midesini deşip iç organlarıyla oynamamak canım. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى نادمة من اجله هو عدم قطع فم هذا الداعر الصغير مثل السمكة وعمل خليط باعضائه |
| Geriye yapılabilecek tek şey kalmıştı; söylemek. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذى بقى لى هو أن أخبر أحداً |
| Yanılıyorsun. "Bu insanların" umursadığı tek şey paradır. | Open Subtitles | انت على خطأ ، المال هو الشىء الوحيد الذى يهتم به هؤلاء الرجال |
| Ama inan bana, bir daha böyle bir şey olursa, uyduracağın tek şey istifa mektubundaki kanıtlar olur. | Open Subtitles | ولكنى اعدك, اذا حدث هذا ثانية, الشىء الوحيد الذى ستخترعه سيكون حقائق فى ملخصك. |
| Beni teselli eden ve umut veren tek şey bu. | Open Subtitles | إنه الشىء الوحيد الذى عزانى . وأعطانى أمل |
| Bizi geceleri donmaktan kurtaran tek şeyi mi? Senin için bile Raven bu çok aşırı. | Open Subtitles | ان السفينة هى الشىء الوحيد الذى يبقينا على قيد الحياة |
| Görünüşe göre, kurtulmanın tek yolu yapmak istemediğin tek şeyi yapmak. | Open Subtitles | يبدوا أن الطريقه الوحيده للخروج أن تفعل الشىء الوحيد الذى لا تريد فعله |