| O, bu mağazadan almaktan gerçekten zevk aldığım tek şey. | Open Subtitles | هذا هو الشىء الوحيد الذي يمتعني شرائه في هذا المحل |
| Üzgün olduğum tek şey, buraya gelirken bir tarafımın donması. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذي يحزنني أني أتيت في هذا الطقس البارد |
| Kendi başına takip ettiği tek şey aslında aktivite. Onu bile tam anlamıyla yapmıyor. | TED | الشىء الوحيد الذي يتتبعه بنفسه هو النشاط. و حتى في تلك الحالة، لن يكون كاملا. |
| Kemerlerin işe yaradığı tek şey, pantalonlarınızı tutmasıdır. Tamam, idmana başlayalım, olur mu? | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذي تفيد فيه الأحزمة هو منع السروال من السقوط |
| Şimdi bizi kurtarabilecek tek şey bir mucize. | Open Subtitles | اننا فشلنا وان الشىء الوحيد الذي يمكن ان ينقذنا هي المعجزه |
| Yapman gereken tek şey babanın ve gelecekte kocan olmasını umut ettiğimiz kişiye itaat etmek. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذي يجب أن تريه هو أن تطيعى والدك وعلى الأرجح زوجك فى المستقبل |
| Onu birazcık rahatlatan tek şey benim hazırladığım ilaçtı. | Open Subtitles | المقوي الخاص بي الشىء الوحيد الذي ييساعدها |
| Kemiğin gücü, onları Muspellheim cehenneminde tutan tek şey ve onları kurtarabilecek tek şey. | Open Subtitles | وأخوك قوة العظام هي الشىء الوحيد الذي يجعلهم فى الجحيم |
| Ağabeyimin beni öldürmesini engelleyen tek şey tuttuğum bu adamlar. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذي يمنع أخي من قتلي هو هؤلاء الرجال الذين إستأجرتهم ليحموا المجمع |
| Hastanedeki güç dalgası olmalı. Aklıma gelen tek şey bu. | Open Subtitles | لابد و أنه مجرد زيادة في الكهرباء عبر المستشفى أنه الشىء الوحيد الذي أفكر به |
| Bunların taşıyacağı tek şey büyük oyunlarda hafif aktörler. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذي يحمله هو ممثلين صغار من خلال مشاهد كبرى |
| Endişelendiğim tek şey, Lavon'un zaferinin payının ne kadar büyük olacağı. | Open Subtitles | الشىء الوحيد الذي يزعجني هو حجم انتصار لافون |
| Bence sadece dolabın içinde endişelendiğimiz tek şey çalınıyor. | Open Subtitles | اتمنى لو كانت سرقة الخزائن الشىء الوحيد الذي علينا القلق بشأنه |
| Bu.. elimi bu salak teknenin üzerinden tutmak, kendi başıma yapabildiğim tek şey. | Open Subtitles | هذا 000 إبقاء يدي علي هذا القارب اللعين هو الشىء الوحيد الذي يمكنني فعله بمفردي |
| Tamam şu an kesin olarak bildiğimiz tek şey babamla birlikte şükran günü yemeği yemeliyiz. | Open Subtitles | حسناً ,الشىء الوحيد الذي نعرفه بشكل مؤكد الآن أنه علينا أن نتناول عشاء عيد الشكر مع أبي |
| Bu bizi ayıran tek şey. | Open Subtitles | هذا هو الشىء الوحيد الذي يفرق بين |
| Votan Birliği'ni Kuzey Amerika'dan uzak tutan tek şey Dünya Cumhuriyeti'ydi. | Open Subtitles | لقد كانت جمهورية الارض الشىء "الوحيد الذي حافظ على الـ"في.سي خارج شمال أمريكا |