| Artık, Çin'in güneyi boyunca sürekli büyüyen doğal yaşamı koruma alanları mevcut. | Open Subtitles | و الأن هناك العديد من المحميات الطبيعية في كافة أنحاء جنوب الصين |
| Yani belki de aşk tamamen kafanda; sinir sisteminde dolanarak hazzı, doğal ödül sistemini ışıklandıran kişisel bir gizem rüzgarı. | TED | لذلك، ربما كان الحب كل ما في رأسك، لغز شخصي يهب عبر الطرق المحايدة ويشع بالرضى، والمكافآت الطبيعية في جهازك العصبي. |
| Kanada tarihinin en büyük doğal afetlerinden biri, benim eyaletim olan Quebec'te oldu. | TED | واحدة من أصعب الكوارث الطبيعية في التاريخ الكندي وقعت في مقاطعة كيبك التي أقطنها. |
| Sonunda, insanlar gezegenlerinin doğal kaynaklarını tükettiler. | Open Subtitles | في نهاية المطاف البشر أستنفد . الموارد الطبيعية في العالم |
| Feromon hormonu hayvanlardaki seksüel ve doğal davranışları düzenler. | Open Subtitles | الهرمون , هو مركب يثير الرغبات الطبيعية في الحيوانات |
| Bu yüzük gibi. Bakır, terimizdeki doğal asitlerle temas edince paslanır. | Open Subtitles | وعندما يواجه النحاس الأحماض الطبيعية في عرقنا يتأكسد. |
| Bu uygarlık, eski dünyanın en büyük doğal felaketi yüzünden yok olmuştu. | Open Subtitles | دمرتها أعظم الكوارث الطبيعية في العالم القديم |
| Rodgers'ın vücudunda yarım düzine doğal sakinleştirici bulmuşlar. | Open Subtitles | لقد وجدوا نصف دزينة من المهدئات الطبيعية في جسد رودجرز |
| 2004 yılında gerçekleşen Hint okynanusu tsunamisi tarihteki en ölümcül doğal afetlerden birisiydi, Güney Asya'da neredeyse 200 bin üzerinde kişinin ölümüne sebep oldu. | TED | في عام 2004، كان تسونامي المحيط الهندي واحد من أعنف الكوارث الطبيعية في التاريخ، أسفر عن مقتل أكثر من 200 ألف شخص في أنحاء جنوب آسيا. |
| Geçen sene, bir çözüm ortağımla birlikte, ABD'nin en geniş doğal gıda zinciri Whole Foods'dan, Fonio'yu tanıtma sözü aldık. | TED | العام الماضي، أنا وشريك تجاري ضمنا الالتزامات من هول فودز ماركت، أكبر سلسلة محلات الأطعمة الطبيعية في الولايات المتحدة، ليبيع الفونيو. |
| Dünyanın doğal orbit kayması sonucu Güney kutbuna düşen güneş ışığı miktarındaki ufacık değişiklikler sebep oldu. | TED | حسناً، نحن واثقون تماماً إنه تغيير صغير جداً في كمية ضوء الشمس الذي يصل للقطب الجنوبي، فقط بسبب التغيرات الطبيعية في مسار الكرة الأرضية. |
| Her taraftan doğal pınarlar fışkırıyor. | Open Subtitles | الينابيع الطبيعية في كُل أنـحائها. |
| Okulda doğal kaynakları öğreniyoruz. | Open Subtitles | في حصة الموارد الطبيعية في المدرسه |
| Her kış kıyı şeridi, gezegendeki en büyük doğal olaylardan birinde tropikal yırtıcıların avlanmak için soğuk suyla buluştuğu bir savaş alanı haline gelir. | Open Subtitles | كل شتاء، يصبح الشريط الساحلي ساحة قتال حيث يقابل المفترسون المداريون فرائس المياه الباردة في إحدى أعظم الأحداث الطبيعية في العالم |
| en büyük doğal felaket... | Open Subtitles | الكوارث الطبيعية في خارج تأريخ الأمة |
| ve bu yüzden doğal kaynaklar tükeniyor. | Open Subtitles | وهكذا بدأت مواردنا الطبيعية في النفاذ. |
| Tarihteki en büyük doğal afet. | Open Subtitles | أعظم الكوارث الطبيعية في التاريخ |
| "Dava, gelişen bu dünyada, doğal kaynakları kontrol etme arayışındaki çok uluslu ülkelerce, insani sonuçları düşünülmeden kullanılan gizli yöntemler, yeni sorular doğuruyor" dedi. | Open Subtitles | حول الاساليب الخفية المستخدمة من قبل الشركات متعددة الجنسيات التي تسعى للسيطرة على الموارد الطبيعية في العالم النامي بغض النظر عن العواقب الانسانية. |
| - Taşrada bir sürü doğal zarafet var. | Open Subtitles | يوجد الكثير من نِعم الطبيعية في الريف |
| Büyük şehirlerde çete savaşları ve güneybatıda doğal kaynaklar için çatışmalar varmış. | Open Subtitles | "فصائل من "أمراء الحرب ،تقاتل على المدن الكبيرة معارك على المصادر الطبيعية في المنطقة الجنوبية الغربية |