| Bize neler olduğunu anlayıp durumu düzeltebilmek için tek şansımız bu. | Open Subtitles | أنها الفرصة الوحيدة التي لدينا لمعرفة ما حدث لنا لنقوم بعكسه |
| Oturduğum yerden bakınca bu bizim tek şansımız gibi görünüyor! | Open Subtitles | من حيث أجلس، يبدوا أنه الفرصة الوحيدة اللعينة المتاحة أمامنا |
| Burada otururken elimde olan tek şans, dönemeçlerden çıkışlarda açıma göre güç kullanmak | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة هو أن أخرجها من المنعطفات بهذه الطريقة أستطيع استخدام قوة الدفع |
| O, o dağın zirvesinde. Dünyada elime geçen tek şans bu ve oraya çıkıp o parayı alacağım, sürüne sürüne de olsa, şimdi beni yalnız bırakacak mısın? | Open Subtitles | ان ما اريده فوق هذا الجبل, وهذه هى الفرصة الوحيدة امامى لأحيا جيدا |
| Bekle bir saniye. Bu, o rehinelerin tek şansı olabilir. | Open Subtitles | مهلا, قد يكون هذا المتحاذق الفرصة الوحيدة التي يملكها الرهائن |
| İkimiz de biliyoruz ki ne olduğunu bulman için tek şansın bu. | Open Subtitles | وكلانا نعرف بأن هذه قد تكون الفرصة الوحيدة لكِ لتعرفي ما هذا |
| Ama bu kurtulmak için tek şansım, Forman. | Open Subtitles | لكن ربما تكون هه الفرصة الوحيدة لي لأهرب, فورمان |
| Bu bizim tek şansımız şimdi gidersek. | Open Subtitles | أعني هذا الشيء الوحيد الذي يمكننا عمله الفرصة الوحيدة لدينا |
| İngiltere'nin huzuru ve adaleti için tek şansımız Philip. | Open Subtitles | هذه الفرصة الوحيدة للعدالة وسلام في إنجلترا |
| tek şansımız işe biraz daha doğrudan girmek. | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة لدينا هو المواجهة المباشرة |
| Evi elimizde tutabilmek için tek şansımız o. | Open Subtitles | إنها فقط الفرصة الوحيدة التى نملك للحفاظ على منزلنا |
| Ortadan kaybolmadan önce, onu bulmamız için bu tek şansımız. | Open Subtitles | إنها الفرصة الوحيدة لإيجاده قبل أن يختفي للأبد |
| Sahip olacakları tek şans ayakta durmalarını sağlayacak bir rehabilitasyon merkezi. | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة لهم هى إعادة التأهيل هذا ما سيساعدهم للوقوف على أقدامهم |
| Bilgi, bu dünyanın hayatta kalabilmesi için tek şans. | Open Subtitles | المعرفة هي الفرصة الوحيدة للكوكب من أجل البقاء |
| Enteresan bir fikir. Sahip oldugumuz tek şans olabilir. | Open Subtitles | هي فكرة مثيرة، إنها قد تكون الفرصة الوحيدة التى لدينا |
| Bunu yapmak zorunda tek şansı bu kendimi çevirmek oldu. | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة لأفعل هذا هي أن أحوّل نفسي إلى هذا |
| Bu günden itibaren babanın tek şansı benim. Siz neden bahsediyorsunuz? | Open Subtitles | . انا الفرصة الوحيدة لدى والدك ما الذى تتحدث عنه ؟ |
| Epidural, düzgün bir Hıristiyan kadının kafa bulmak için tek şansı. | Open Subtitles | التخدير الطبي هو الفرصة الوحيدة للمرأة المسيحية لكي تشعر بنشوة المخدر |
| Benimle birlikte olmak için tek şansın, baygın olduğum zamandı. | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة التي كانت لديك معي هي عندما كنت غير واعية |
| Onların fark etmemesi için tek şansım. Çabuk ol. | Open Subtitles | إنها الفرصة الوحيدة لعدم اكتشافهم بالأمر أسرِعي |
| Evet, ama bu iş oraya varmak için sahip olduğum tek fırsat. | Open Subtitles | أجل، لكن هذه الوظيفة هي الفرصة الوحيدة لتحقيق ذلك |
| Evimi genç hamile annelere bir barınak olarak açtım çünkü biliyorsunuz, bunun sahip oldukları tek şansları olduğunu anlayabiliyorum. | Open Subtitles | لقد فتحت منزلي كملجأ للفتيات المراهقات الحوامل، لأنني كما ترون،لقد فهمت بأن هذه قد تكون الفرصة الوحيدة التي يملكونها. |
| Şu an hayatta kalmanızın tek yolu; ayrılmanız, anlıyor musun? | Open Subtitles | في الوقت الحالي، الفرصة الوحيدة لنجاتك هي أن تنفصلا، مفهوم؟ |
| Bu belkide tekrar iki gözümüde kapatarak uyuyabilmem için elimdeki tek şansdır. | Open Subtitles | ربما تكون الفرصة الوحيدة لي كي أنام قرير العين |
| Sizi iyileştirebileceğini düşünüyorlar. Bu sizin tek şansınız olabilir. | Open Subtitles | يعتقدون أنة يمكن أن يعالجك الآن هي الفرصة الوحيدة لديك |
| O üç yıl kendimi yetiştirmem için tek şanstı. | Open Subtitles | تلك السنوات الثلاث كانت الفرصة الوحيدة بالنسبة لي لكي أصبح مؤهلا |