| *Tüm silahlarını ateşle ve uzayda patlat | Open Subtitles | اطلق كُلّ أسلحتِكِ حالاً و فجرها في الفضاءِ |
| Yönümüzü tutturamazsak uzayda boşluğa düşebiliriz. | Open Subtitles | يُمْكِنُنا أَنْ ندير هذا الشيءَ بأمر خاطئ ويَنتهي بنا الامر في الفضاءِ الخارجيِ |
| Şu anda burada olan uzay sonsuza kadar burada olacaktır. | Open Subtitles | نفس الفضاءِ الذي هناالآن يَجِبُ أَنْ يَكُونَ هنا إلى الأبد. |
| uzay ve zamandaki yolculuklarım süresince, ...yedinci yaşamımın sonuna doğru, ...hiçbir zaman çok dikkatli olamayacağımı fark etmeye başlamıştım. | Open Subtitles | في كُلّ رحلاتى خلال الفضاءِ والوقتِ وأقتربُ مِنْ نهايةِ حياتِي السابعةِ بدأت بإدْراك أنه لا يُمكنُ أَنْ تَكُونَ حذرَ |
| Onu uzaya atmayacağına... yani, sıkılana kadar? | Open Subtitles | أنْ لا تفجرها فى الفضاءِ حتى تتْعب منها؟ |
| Pilgrimler uzayı keşfeden ve yerleşen ilk insanlardı. | Open Subtitles | مستكشفين كَانوا الإنسانَ الأولَ مستكشفو الفضاءِ ومستوطنين. |
| Dünya atmosferine tahmini giriş süresi, kırk iki saat. | Open Subtitles | خَمّنَ الوقتَ إلى الفضاءِ الأرضِ , ساعات اثنان وأربعون. |
| Uzaydaki ilk uydu. | Open Subtitles | نعم، هو القمر الصناعي الأولُ في الفضاءِ. |
| Baba bizden mikrop kapıp uzayda hastalansın istemeyiz. | Open Subtitles | نحن لا نُريدُ أن ننقل جراثيمنا لأبيكم ويُصبحُ مريضاً في الفضاءِ الخارجيِ. |
| Bu, uzayda Hayvanat Bahçesi programı değil. | Open Subtitles | أَعْني، هذا لَيسَ حديقة حيوانات في الفضاءِ. |
| Tuhaf biçimleri, bu karanlık uzayda asılı durabilmelerine yardım ediyor. | Open Subtitles | أشكالهم الغريبة تُساعدُهم لبَقاء معلّقِ في الفضاءِ المُظلمِ. |
| Ama seninle birlikte uzayda tıkılı kalmak hiç aklıma gelmemişti. | Open Subtitles | لكن أَنْ يُلْصَقَ في الفضاءِ مَعك لَسْتَ الذي صوّرتُ. |
| O yüzden söyleyeyim, biz ailece çok uzay filmi izlerleriz, astronotlar ve bu tarz şeyler hakkında. | TED | يجبُ أن أخبرك هذا، في عائلتي نشاهدُ الكثيرَ من أفلامِ الفضاء، تلكَ التي تتحّدث عن روّادِ الفضاءِ وهذه الأشياء. |
| uzay konusunu yücelttiğimiz için okullarda başlayan panik olabilir. | Open Subtitles | لأننا ما كُنّا تَأكيد الفضاءِ. أوه، أَحْبُّ ذلك. |
| Bunu hemen uzay istasyonuna haber vermeliyiz. | Open Subtitles | نحن يَجِبُ أَنْ نُعلمَ مركز الفضاءِ فوراً. |
| Bu lanetli şeyi uzaya göndeririz. | Open Subtitles | نحن سَنُرسلُ ذلك الشيء الملعون إلى الفضاءِ. |
| uzaya göndermek için bunu bilgisayar ortamında çevirdim. | Open Subtitles | حوّلَه إلكترونياً على الحاسوبِ لإرْسال البيانات الصحيحةِ إلى الفضاءِ. |
| Umuyorum ki o zamana kadar kuzey kutbuna transfer olur ya da ne bileyim, uzaya falan fırlatılır. | Open Subtitles | حَسناً، أَتمنّى حقاً بأنّه سَيُحوّلُ إلى القطبِ الشماليِ ، أَو أنا لا أَعْرفُ، طلقة إلى الفضاءِ الخارجيِ. |
| Peki ya küresel olarak erişilebilen, açık ve şeffaf bir uzay trafiği bilgi sistemimiz olsa ve bu, neyin nerede olduğuyla ilgili herkesi bilgilendirse ve bununla da uzayı güvenli ve sürdürülebilir tutsa? | TED | لذلك، ماذا لو كانَ لدينا إمكانيّة ُالوصول إلى نظامِ معلوماتٍ عالميٍّ وشفّاف يُطلِعنا على حالةِ المرورِ في الفضاء وموقعِ كل شيءٍ فيه لإبقاء الفضاءِ اّمناّ و مستداماّ. |
| Ama zaman makinesi yolculuğun başında kapladığı aynı uzayı kaplıyor. | Open Subtitles | لكن آلةَ الزمن تَحتلُّ نفس الفضاءِ... مثل ما كانت عليه قبل الرحلة |
| Bu kabusun bana söylediğine göre, Kilrathi Dünya atmosferine... atlama kapasitesine sahip bir Navcom'a sahip olabilir. | Open Subtitles | يُخبرُني بأنّ كرياثيين لَرُبَّما عِنْدَهُ نافكوم... ومَعه القدرةِ للقَفْز إلى الفضاءِ الأرضِ. |
| Uzaydaki nesnelerin davranışlarını, yani Uzaydaki hareketliliği, nesnelerin konumunu ve bunların arasındaki tutarsılıkları uzlaştıracak bilgiyi ortak kullanıma açacak bir temelin olmayışıyla aslında bizler, uzayı insalığın faydasına kullanma yeteneğimizi riske atıyoruz. | TED | في غيابِ هذا الإطارِ المشترك لمراقبةِ سلوكِ الأجسامِ في الفضاء و لمراقبةِ الأنشطةِ فيه، حيثُ توجدُ هذه الأجسام للتوفيقِ بين تناقضِ المعلومات و جعلِها متاحةّ للجميع، نحنُ في الحقيقةِ نواجهُ خطر فقدان القدرة على توظيفِ الفضاءِ لخدمةِ البشريّة |
| Şu uzayın doğu ucundan gelen ateşli adam. | Open Subtitles | هو حول هذا الرجلِ المقرّنِ مِنْ الفضاءِ الخارجيِ شرقاً. |