Ben bitkiye dokunmadığım sürece Florida da bize dokunamaz. | Open Subtitles | لقد أجريت البحوث عليها، وطالما أننا لم نؤثر على مستعمراتها الطبيعية فلا أحد في فلوريدا يستطيع المساس بنا |
Eğer malvarlığını annene devredersen kimse onlara dokunamaz. | Open Subtitles | إذا كتبتِ كل شيء بإسم والدتك فسيعجزوا عن المساس بها |
Kişisel korumaları onu Gizli Servis'e verdiğinde bir nevi dokunulmaz olacak. | Open Subtitles | بمجرد أن يسلمه حرسه الخاص لحرس المخابرات لن يمكن المساس به |
Yanlış bir şey yapmadığı sürece ona dokunamayız. | Open Subtitles | مالم يقوم بشيئا ما خاطئ , فنحن لانستطيع المساس به |
Evet, biliyorum, biliyorum... hepsi zarar gormus, olay mahalli sehir plajina donmus... | Open Subtitles | نعم، ادري ادري، جميعها فسدت فلقد تم المساس بمسرح الجريمة بشكل كبير |
Aracın içi yanmış kalıntılarla dolu ve bunu tehlikeye atamazlar. | Open Subtitles | لا يزال هناك أجزاء محروقة في داخل السيارة ولا يمكن المساس بها |
- Evet. - Para hala yazarkasada. Kasaya dokunulmamış. | Open Subtitles | النقود ما زالت في الخزنة ولم يتم المساس بها |
Billy bana kesinlikle dokunmadı ve sen de ona dokunamazsın. | Open Subtitles | بيللي لم يمسني، و أنت لا يمكنك المساس به. |
Bana dokunamayacağını biliyorsun. | Open Subtitles | لا يمكنك المساس بي، وأنت تعلم هذا |
World Jam'i kazandığımızda sen ve vakıf fonun bize dokunamayacaksınız. | Open Subtitles | عندما نربح مال المُسابقة، أنت وصندوقك الإئتماني، لَن يستطيع المساس بنا. |
Güçlü bir kanıt olmadıkça, CTU ona dokunamaz. | Open Subtitles | بدون دلائل قوية لن تستطيع الوحدة المساس به |
Eski toprak Avcılar bile onların kılına dokunamaz. | Open Subtitles | حتّى أعتى الصيّادين ليس بوسعهم المساس بهم. |
Aynı adam, aynı laflar. Canı cehenneme. Bize burada dokunamaz. | Open Subtitles | نفس الشخص ونفس الخطاب, يُمكنكَ أن تُخبرهُ أن يُقبل مؤخرتكَ لا يُمكنهُ المساس بنا هُيا |
Hastalara bakabilirim ama hastalık bana asla dokunamaz. | Open Subtitles | بأمكاني أن أرعى المرضى ولكن لايمكن للمرض المساس بي |
Şu kısma bakacak olursan CIA, Ahmet için dokunulmaz dememiş mi? | Open Subtitles | أعني,هل تري هذا المقطع؟ حيث تقول السي اي ايه ان احمد لا يمكن المساس به |
Sermaye Piyasası Kurulu kadının dokunulmaz olduğunu söylüyor. | Open Subtitles | .لجنة الاوراق المالية والبورصات تقول أن لا يمكن المساس بها |
Bu sabah Nimziki'yle konuştum. Kasıma kadar Nash'e dokunamayız. | Open Subtitles | لا يمكن المساس بناش حتي نوفمبر اللعنة |
Oraya gittim. dokunamayız oraya. | Open Subtitles | لقد قال لا يمكن المساس بصالة المعرض |
Bir güvenlik görevlisinin kılına bile zarar vermemek için bir takım akrobatik çılgınlıklar yapacaktır. | Open Subtitles | سيفضل القيام بعرض أوكروباتي خطير دون المساس بشعرة من رأس أي من رجال الأمن |
- Bağışın araştırma için olduğunu söyledi, ...benim sağlığımı tehlikeye atmayacaktı. | Open Subtitles | ان التبرع لأغراض البحث وان صحتي لن يتم المساس بها |
- Bodruma yıllardır dokunulmamış gibi. | Open Subtitles | القبو يبدو أنه لم يتم المساس به لسنين |
Ama sen bile onun kalbine dokunamazsın. | Open Subtitles | لكن حتى أنت لا يمكنك المساس بقلبه. |
Bana dokunamayacağını biliyorum. | Open Subtitles | أعلم أنّك لا تستطيع المساس بي. |
World Jam'i kazandığımızda sen ve vakıf fonun bize dokunamayacaksınız. | Open Subtitles | عندما نربح مال المُسابقة، أنت وصندوقك الإئتماني، لَن يستطيع المساس بنا. |