çıkar ilişkileri her yere yayılmış, devlette özel sektörde, kilisede borsada. | Open Subtitles | تنتشر بفعل المصالح الشخصيّة في الحكومة، و القطّاعات الخاصّة و الكنائس |
Sence de, çıkar çatışmasının bir sonucu değil mi bu? | Open Subtitles | وهذا لا يمثل نفسه كتضارب في المصالح بالنسبة لك ؟ |
Bu misyonun görevi, Amerikan çıkarlarını, bizim çıkarlarımızı korumaktır, Bay Horman. | Open Subtitles | لقد تعهدت هذه السفارة أن تحمي المصالح الأمريكية .. مصالحنا |
Siyasetçilerin seçilme sebebi de ulusal çıkarları ve yerli halkın ilgi alanlarını aramak, bulmak ve bu sayede gücü elde tutmaktır. | TED | هذا ما يحقق انتخاب الساسة: أن تسعي و تفوز وتحتفظ بالسلطة خلال تحقيق المصالح المحلية أو القومية في أحسن حال. |
Ben onları Midwest Regional Ford'u alınca menfaat çatışması yüzünden bıraktığımızı sanıyordum. | Open Subtitles | لكنني ظننت اننا تخلصنا منهم عندما حصلنا على فورد الغرب الاوسط بسبب تعارض المصالح |
Bazen karşılıklı çıkarlar sevmediğimiz veya güvenmediğimiz insanlarla bizi işbirliği yapmaya zorlar. | Open Subtitles | بعض الأحيان المصالح المشتركة تجبرنا على التعامل مع أشخاص لانحبهم ولانثق بهم. |
Ne zaman Iran'ın ideolojik dürtüleri kendi stratejik çıkarları ile çatıştı, stratejik çıkarları her zaman galip geldi. | TED | عندما تصادمت الدوافع الإيديولوجية مع المصالح الاستراتيجية، كانت الغلبة للمصالح الاستراتيجية. |
Sadece aynı kanı paylaşmıyoruz aynı zamanda aynı menfaatleri paylaşıyoruz. | Open Subtitles | لا نتشارك الدماء ذاتها وحسب بل نتشارك المصالح ذاتها أيضًا |
Teşekkürler ama bu bir tür çıkar çatışmasına neden olur. | Open Subtitles | شكراً لك، لكن ذلك يُشبه تضارب في المصالح نوعاً ما. |
Bu çok bariz bir şekilde çıkar çatışması değilse ne bilemiyorum. | Open Subtitles | إن لم يكن هذا تعارضا واضحا في المصالح فلا اعرف ماهو |
Çünkü çıkar çatışmalarının kişinin kendisini nasıl etkilediğini görmesi zordur. | TED | لأننا لا نرى كيف يعمل تضارب المصالح فينا. |
Bu da, toplumların nasıl yanlış kararlar verdikleriyle ilgili bir genel kural: çıkar çatışmaları. | TED | إذن, هذا إستنتاج عام يبين لماذا تتخذ المجتمعات قرارات سيئة: تضارب المصالح. |
Riyad'da bilinen bir varlığımız var orada ABD çıkarlarını koruyorlar. | Open Subtitles | لدينا وجود معلن بالرياض لمراقبة المصالح الاميركية هناك. انت تعرف ذلك |
Nebraska halkının çıkarlarını temsil etmek için çalışacağım. | Open Subtitles | سأحاول لتمثيل المصالح الفضلى من الناس من ولاية نبراسكا. |
Neyse ki Anna ve Nikephorosun zamanın önde gelen âlimlerini barındıran ve tartışan birçok ortak entelektüel ilgi alanı paylaşıyorlardı. | TED | لحسن الحظ، انتهى الأمر بآنا ونيكيفوروس تقاسم العديد من المصالح الفكرية، استضافة ومناقشة العلماء البارزين في ذلك اليوم. |
Sevgilinin karıştığı olaya bakman menfaat çatışması olmaz mı? | Open Subtitles | أليس هذا تضارباً في المصالح بأن تعمل في قضيه المتورطه فيها حبيبتك؟ |
Bazen karşılıklı çıkarlar sevmediğimiz veya güvenmediğimiz insanlarla bizi işbirliği yapmaya zorlar. | Open Subtitles | بعض الأحيان المصالح المشتركة تجبرنا على التعامل مع أشخاص لانحبهم ولانثق بهم. |
Başkaları menfaatleri nedeniyle bunları söyleyemez. | Open Subtitles | المصالح الشخصية تمنع الاخرين من قولها |
Ticaretle, ortaklar arasında karşılıklı dayanışma ve ortak kazanç oluşur. | TED | فأينما توجد التجارة يوجد الترابط و المصالح المشتركة |
Şu bir gerçek ki, ticari menfaatler her zaman halka açık yerlere karşı savaşacak. | TED | كما تعلمون، هذا صحيح، المصالح التجارية ستحارب دومًا ضد الأماكن العامة. |
Bize sunduğunuz anlaşmanın halkımın çıkarına uygun olmadığına... karar verdim. | Open Subtitles | انا استنتج ان هذة الاتفاقية لا تحقق المصالح العليا لشعبي |
Ben bir iş adamıyım, ortak çıkarlara dayanarak kar elde etmeye inanırım. | Open Subtitles | حسنًا سيدي أنا رجل أعمال خاص يؤمن بتحديد والإستفادة من المصالح المشتركة |
Korumak için geldiğin şu yatırımlardan bahsetsene. - Ne yazık ki anlatamam. | Open Subtitles | لم لا تحدثيني عن تلك المصالح التي جاءت بك إلى هنا لحمايتها ؟ |
İngiliz menfaatleriyle Karasakal'ı tutuklamış olsaydınız engelleyebileceğimiz bir saldırıyı bekliyor olurduk. | Open Subtitles | أعتقد أنه قد يهجم ،على بعض المصالح الإنكليزية والتي يمكن وقفها (لو قبضت على (بلاكبيرد |