Her sabah kalktığımda her akşam eve geldiğimde gözlerinde gördüğüm tek şey düşmanlık! | Open Subtitles | عندما أنهض كلّ صباح عندما أصل إلى المنزل كلّ مساء الشيء الوحيد الذي أراه في عينيكِ |
Benim gördüğüm tek fark, eksilen para ve mücevherlerim. | Open Subtitles | لأن الاختلاف الوحيد الذي أراه أن مالي أو مجوهراتي قد إختفت. |
Burada gördüğüm tek karışım odadaki bütün elbiselerde olan pamuk/polyester karışımı. | Open Subtitles | عزيزتي, الخليط الوحيد الذي أراه هو خليط القطن والبوليستر في كل فستان في الغرفة |
görebildiğim tek şey küçük kabahatler. | Open Subtitles | أعني .. الأتهام الوحيد الذي أراه هنا هو الجنحة |
Burada görebildiğim tek neden, kişisel bir şey olması. | Open Subtitles | إن الدافع الوحيد الذي أراه هو دافع شخصي |
gördüğüm tek aptal tam karşımda duruyor. | Open Subtitles | حسنأً، إن الأحمق الوحيد الذي أراه هو ذات الشخص الذي يقف أمامي. |
Etrafımda gördüğüm tek şey kirli tabaklar, yerdeki çöpler ve bir masa dolusu abur cubur. | Open Subtitles | في الواقع ، الشيء الوحيد الذي أراه يحدث هنا هو أطباق وسخة في المغسلة و غبرة على الأرض . و طاولة مليئة بطعام بدون قيمة غذائية |
Zaten gördüğüm tek şey senin koca-- | Open Subtitles | المنظر الوحيد الذي أراه هو حقيبتك... |
gördüğüm tek kafes şuradaki. | Open Subtitles | القفص الوحيد الذي أراه هو هذا |
Shirley, bu odadaki gördüğüm tek kadınlık hissi sensin. | Open Subtitles | (شيرلي)، الإحساس النسوي الوحيد الذي أراه في هذا المكتب هو أنتِ. |
-Benim gördüğüm tek hanım evladı sensin. | Open Subtitles | - . .الجبان الوحيد الذي أراه هو . |
Sorun şu ki, bu gözümle görebildiğim tek şey Joey Cusack. | Open Subtitles | المشكلة أن الشيء الوحيد الذي أراه بها هو (جوي جوساك) |