su sağladığımız binlerce şehir ve kasabanın bizim dışımızda bir seçenekleri olmadığını unutuyorsun. | Open Subtitles | لقد نسيتي آلاف المُدن والقري التي امددناها بالمياه ولولانا ما كانو حصلوا عليها |
bu su alanlarındaki değişiklik değildir bu kıyışeritlerindeki bu bölgenin çevresindeki kurallarda değişikliktir | TED | هذا ليس تغيير بالمياه و مكان الشاطئ فحسب، بل هو تغييرفي العناصر الأساسية للبيئة بهذه الجهة. |
Yani, su kaynağı veya karayolu ağı ile aynı düzeyde olsun. | TED | إنها إذا بنفس أهمية التزويد بالمياه أو شبكة الطرق. |
10 kez Kutsal Annemizi okumuş ve gözlerini kutsal suyla yıkamış. | Open Subtitles | فتذهب الراهبه للخارج و تقول السلام و تغسل عنيها بالمياه المقدسه |
Birisinin elini kaynayan suya sokmak kilisede neredeyse her gün olurdu. | Open Subtitles | وضع يد أحدهم بالمياه المغلية كانت تحصل بشكل يومي في الكنيسة |
Sahil Güvenlik 40. iskelenin orada Hudson'da bir şeyin suda olduğunu görmüşler. | Open Subtitles | خفر السواحل رصدوا للتو شيء مغموراً بالمياه في هدسون مقابل الرصيف 40 |
suyun içinde kesmelisiniz, böylece içeri hava kaçmaz. | Open Subtitles | هذا ليس بجيد عليكِ ان تقطعي العنق وهم بالمياه |
Köklerindeki zarlar, toprağın suyu tutmasını sağlayıp toksinleri süzerek çamur kaymasını önlerler. | TED | تحمي شبكات جذورها من الانهيارات الطينية مع السماح للتربة بالاحتفاظ بالمياه وتنقية السموم. |
Kendimize söylediğimiz yalanlar göllerdir, kıyılarından taşarlar, su, aşındırıcı ve acıyla sözlerimize taşar. | TED | الأكاذيب التي نقولها لأنفسنا هي البحيرات، تفيض على ضفافهم، يغمر حديثنا بالمياه اللاذعة والعفنة. |
Sonrasında su zehirlenmesi ortaya çıkar, muhtemelen baş ağrısına yol açar, kusma görülebilir, ve nadir durumlarda, nöbetler veya ölüm görülebilir. | TED | قد يحدث تسمم بالمياه ، و قد يسبب الصداع، التقيؤ، و في حالة نادرة ، نوبات دماغية او الوفاة. |
Topluluklar olarak, şehirler olarak, ister su zengini ya da fakiri olsunlar, ister enerji zengini yahut fakiri olsunlar. | TED | كمجتمعات،كمدن، فهي إما أن تكون غنية بالمياه أو فقيرة بالمياه، غنية بالطاقة أو فقيرة بالطاقة، |
Büyükannemlerin evinin dışında, Hindistan'ın kalabalık sokaklarında insanların, kavurucu güneşin altında çeşmeden su doldurmak için epey uzun bir kuyrukta beklediğini gördüm. | TED | خارج منزل جدي في شارع مزدحم بالهند، رأيت أناساً يقفون في صفوف طويلة تحت الشمس الحارقة يملؤون دلاء بالمياه من صنبور. |
Eski Croton Aqueduct'ta çekilmişti. New York City'ye temiz su veren ilk yerdi. | TED | تم إلتقاط هذه الصورة في قناطر كروتون القديمة التي أمدت مدينة نيويورك بالمياه النظيفة لأول مرة. |
ya da belki yine icine su koymak icin, ki bu da yine sunu gosteriyor ki, su degil soz konusu olan. Soz konusu olan, edindigimiz duygusal tecrube. | TED | أو ربما لملئها بالمياه مرة أخرى ، وهو ما يثبت أنها ليست المياه.. إنها تجربة التعمق.. |
Bunun sebebi bu buradadır, çünkü sağ tarafta kumsal boyunca gelen suyla beslenen iki tane nehiri göreceksiniz | TED | سبب وجوده هناك هو أنه بالجانب الأيمن، سترون نهرين صغيرين يجريان للأسفل بين الرمال، ويزودان هذا الحوض بالمياه. |
ya da siz değil de ineğiniz, köpeğiniz bırakıyor. Daha sonra yağmur yağıyor ve bu ayakizi azıcık suyla doluyor. | TED | أو ربما قامت بذلك إحدى الأبقار أو الخنازير ولنفترض أنّ الأمطار تساقطت بعد ذلك وامتلأت الحفرة التي خلّفتها أقدامكم بالمياه |
Biliyorsunuz, iklim çok karmaşık bir konsept hareket eden bir sürü şey var ama her şey aslında suyla ilgili. | TED | وكما تعلمون، المناخ معقد جدًا، الكثير من الأجزاء المتحركة هنا، ولكني أعتقد أن الأمر كله يتعلق بالمياه. |
Sıcak lavlar suya çarpınca, kayalar ve karalar oluşmuş. | Open Subtitles | وارتطمت الحمم البركانية الملتهبة بالمياه وتكونت الصخور التي صنعت اليابسة |
Yani.. suda yitirmediğin için şanslı sayılırsın. | Open Subtitles | أعني، أنتِ محظوظة أنكِ لم تفقدي إياها بالمياه |
Onu suyun içinde bir yerde görünür hale getirmeliyiz. suyun içinde ete kemiğe bürünüyor. | Open Subtitles | يجب أن نأخذها إلى مكان يمكننا غمره بالمياه فى الماء ستكون من لحم و دم |
Bak, bir zamanlar toprak sahibi olan kişi suyu kontrol ederdi, ama işler değişti. | Open Subtitles | كان هناك وقت حيث كان يمكن للمرء التحكم بالمياه على أرضه |
Bir adadayım. Her yanı sularla çevrili güzel bir ada. | Open Subtitles | أنافيجزيره،جزيرةٌجميله ، مُحاطةٌ بالمياه |
Evet, Tanrı dünyayı sonsuza dek yada en azından çok uzun bir süreliğine, sular altında bırakacak, ve hiç kimse bitkilerle ilgilenmiyor. | TED | الآن لدينا الله وهو على وشك القيام بغمر الارض بالمياه بصورة تامة لفترة طويلة من الزمن ولن يهتم احدٌ بالنباتات |
Klostrofobi içinde yaşıyoruz, karanlık suların kuşattığı çelik ve betondan bir ülkede. | Open Subtitles | نعيش في الخوف من الأماكن الضيقة، أرض الفولاذ والخرسانة محصور بالمياه المظلمة |
Sonra da kardan adamı hareket ettirip bizi kovalamasını sağlarsın. | Open Subtitles | و بعدها أيمكننا صناعة رجل ثلج يتحرك بالتحكم بالمياه و ييطاردنا ؟ ألن يكون ذلك مرِحا ؟ |