| İnsanlara zarar vereceğini söyledi. Ve bu konuda şakası da yoktu. | Open Subtitles | لقد قال أن هناك من سيتأذى ولم يكن يكذب بخصوص ذلك |
| İskoçya'daki iyi insanlar hala sesimi geliştiriyorlar, ben de bu konuda iyimserim. | TED | ولكن الناس في اسكتلندا يحسنون صوتي وانا متفائل بخصوص ذلك |
| The New York Times'ın bu konuda çok katı kuralları var. | TED | صحيفة نيويورك لديها سياسات صارمة جداً بخصوص ذلك. |
| Başka projeler de var. Matt Richardson: Televizyonda aynı insanları tekrar tekrar ve tekrar görmekten bıktım ve Bunun için bir şeyler yapmaya karar verdim. | TED | بالإضافة لمشاريع أخرى. مات ريتشاردسون: لقد بدأت أمل من الاستماع إلى نفس الأشخاص على التلفاز مراراّ وتكراراً لذا فقد قررت أن أقوم بشيء بخصوص ذلك. |
| o konuda kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Tamam. Gidip parayı alalım. | Open Subtitles | ستساعد في ان نشعر براحه اكبر بخصوص ذلك حسنا,سنذهب لنحضر المال |
| Ama ne yazık ki planör, uçaktan bırakılana kadar, benim Bundan haberim olmadı. | Open Subtitles | لسوء الحظ.. نسوا إخباري بخصوص ذلك حتى عندما كنا على وشك الاقلاع بالطائره |
| Sadece bunun hakkında konuşmak istiyorum. Benimle bununla ilgili hiç konuşmadın. | Open Subtitles | انظر الان انا فقط اريد التحدث معك بخصوص ذلك انت لم تتحدث معى ابداً بخصوصه |
| bu konuda yapabileceğim bir şey yok. | Open Subtitles | ليس هناك ما يمكنني أن افعله بخصوص ذلك الآن |
| bu konuda yanılmışım. Pek çok konuda yanılmışım. | Open Subtitles | . ولكننى كنت مخطئاً بخصوص ذلك . كنت مخطئاً بالنسبة للعديد من الاشياء |
| bu konuda yanılmışım. Pek çok konuda yanılmışım. | Open Subtitles | . ولكننى كنت مخطئاً بخصوص ذلك . كنت مخطئاً بالنسبة للعديد من الاشياء |
| Depresyondaydı ve tamamen... .. içine kapandı, ve bu konuda konuşmaya çalıştım onunla ama o - | Open Subtitles | لقد كانت محبطة وكانت متقوقعة على نفسها تماماً، لقد حاولت أن أتحدث معها بخصوص ذلك لكنها لم تتح لي الفرصة |
| Evet ama bir şey diyeyim mi, bu konuda düşünmene gerek yok. | Open Subtitles | لكن اتعرف ماذا؟ لا ينبغى أن تزعج نفسك بخصوص ذلك |
| Belki bu konuda yardımcı olabilirim. | Open Subtitles | حسناً , ربما هناك شئ يمكنني فعله بخصوص ذلك |
| Başka seçeneğim yoktu. Sen bu konuda konuşmak istemedin. | Open Subtitles | لم يكن لدي خيار , لم تودي الحديث بخصوص ذلك |
| - bu konuda bazı şüphelerimiz var. | Open Subtitles | علينا أن نسألك بعضا ً من الأسئلة بخصوص ذلك |
| Bunun için kötü hissettim kendimi. | Open Subtitles | لعدمِ إتصالي بكِ، لقد راودني شعورٌ رهيبٌ بخصوص ذلك |
| Bunun için endişelenmene gerek yok. | Open Subtitles | لا يتوجّب عليكِ القلق بخصوص ذلك |
| Seni Bunun için uyarmıştım, Rahip! | Open Subtitles | لقد حذرتك بخصوص ذلك , أيها القس |
| o konuda, şimdi hatırladım da senin yaptığın şeyi aslında ben yapıyorum. | Open Subtitles | بخصوص ذلك, ظننت بأنك تفعلين ما يريد ـ هورهي ـ فعله |
| Bakın arkadaşlar, ben burada size dünyanın tamemen değiştiğini ve Bundan hiçbirinizin haberi olmadığını anlatmaya geldim. | TED | حسنا يا جماعة، أنا هنا لأخبركم أن العالم قد تغير كليا ولا أحد منكم يعرف شيئا بخصوص ذلك. |
| Bunu biliyoruz. Köyde bunun hakkında toplantılar olmuştu. | Open Subtitles | نحن نعرف ,القريه تقوم بإجتماع بخصوص ذلك. |
| Bana Bu konu hakkında konuşmaya geldi ve bu birliktelik hakkındaki kuşkularıma rağmen rıza gösterdim. | Open Subtitles | لقد قدم للحديث معي بخصوص ذلك و بغض النظر عن شكوكي في التناسبهم |
| Ben de sizinle Bu konuyu konuşacaktım. Bütün hayatım hastanelerde geçti. | Open Subtitles | أجل، أجل، في الواقع بخصوص ذلك أفنيت عمري كله في المستشفيات |