| Bir ölçü tavuk, iki ölçü baharat, üç ölçü de halis muhlis "Aylak". | Open Subtitles | القسم الأول دجاجة ، الثاني بهارات و الثالث تشرد حقيقي |
| Afrika, Asya ve Avrupa'nın diğer kısımları arasında metal, zeytinyağı, şarap, çömlek ve baharat ticareti yapıyorlardı. | Open Subtitles | تجارة معادن ، زيتون ، زيت ، نبات متسلق ، فخّار و بهارات من أفريقيا وآسيا ، وبعض الأنحاء من أوروبا |
| Cappuccino gibi, ama içinde 4 farklı baharat var. | Open Subtitles | إنّه مثل الكابتشينو، لكن مع أربعة أنواع بهارات مُختلفة؟ |
| Hetty'nin benim için mükemmel olduğunu düşündüğü hediye baharatlık mı? | Open Subtitles | فكرة " هيتي " الأمثل في هديتي المناسبة حمالة بهارات ؟ |
| - Güzel baharatlık. - Biliyorum, çok beğendim. | Open Subtitles | حمالة بهارات جميلة أعلم ذلك أحببتها |
| Ama oradan kaçarken arkamızda onlarca değişik baharat ve deli gibi özlediğim bir Japon bıçağını bıraktık. | Open Subtitles | ولكن عندما من هذا تركنا خلفنا الكثير من بهارات اللذيذة وسكين يابانية أفتقدها كثبراً |
| Ama 20 dk. önce aldığım mesaja göre 19 yaşında baharat isimli bir kızla evleniyor. | Open Subtitles | لكن تبعاً للرسالة التي وصلتني منذ 20 دقيقة فإنه سيتزوج من فتاة ذات 19 عام سميت على اسم بهارات |
| baharat rafı yapıyorduk ondan 40 numara zımparalanmış bir tahta vermesini istedim. | Open Subtitles | إحنا بنعمل رفوف بهارات وطلبت منها تناولني ورقة صنفرة خشنة 40-حبة |
| Ayrıca Albay'ın 11 baharat da biliyorum. | Open Subtitles | لأنَّني أعلمُ مكانَ دفنِ الجثث وأعلمُ أيضاً بشأن أعشابِ و بهارات " الكولونيل " الإحدى عشر |
| baharat, kumaş, yağ. | Open Subtitles | بهارات, قماش, زيوت. |
| Acı baharat ve soslar. | Open Subtitles | بهارات وتوابل حارة |
| - Bir baharat. | Open Subtitles | انه بهارات |