sadece düşündüklerini kabul etmiyorum Tanrı, kilise ve erdemli olma düşmanlığı. | Open Subtitles | أنا أعارض ما تؤمنين به فقط وهو كراهية الرب والكنيسة والأخلاقيات |
Çünkü artık sadece eğlenmekle kalmıyoruz, aynı zamanda katılıyoruz. | TED | لأننا لا نستمتع به فقط كمستهلكين، بل نشارك فيه. |
Duygusal dilimiz bize sadece ne hissettiğimizden ziyade en çok değer verdiğimiz şeyler hakkında ne söyleyebilir? | TED | ما الذي قد تخبرنا به لغاتنا العاطفية، لا عما نشعر به فقط لكن عما نقّدره أكثر؟ |
O zaman başka şey bul, ya da ara onu. Söylenip durma. | Open Subtitles | إذاً إبحث عن أي شئ أو إتصل به فقط كف عن الحديث عن هذا |
Gerekirse babana gerçeği söyle, ara onu hadi. | Open Subtitles | أخبره الحقيقة لو كان لزما عليك إتصل به فقط |
Üniversite için ona verdikleri parayı geri ödemek için çalışıyordu. | Open Subtitles | ألتحق به فقط لأجل المال الذي سيعطونه له لأجل الجامعه |
Eminim Bay Madox'un bunları bana anlatırken sadece doğru olduğuna inandığı şeyi yaptığını anlıyorsunuzdur. | Open Subtitles | أنا أعلم أنك سوف تفهم أن السيد مادوكس كان يقوم به فقط ما كان يعتقد انه حق عندما قال لي حول هذا الموضوع، |
Bunu sadece nesneleri oynattığında mı hissediyorsun? | Open Subtitles | أنتِ تشعرين به فقط عندما تقومي بتحريك الأشياء ؟ |
Doğru. Tuzak kurdum. Polise sadece beni koruması için telefon ettim. | Open Subtitles | هذا صحيح، لقد أوقعت به فقط اتصلت بالشرطة لأحمي نفسي |
sadece kurbanın ifadesine dayanarak Lee Jae Kyung'u şüpheli olarak kabul etmeniz sorun yaratır. | Open Subtitles | لا يمكن جعله مشتبها به فقط على ادعاءات الضحية |
Bak, dayanılmaz klişelerden kaçınmak istesem de yapabileceğim bir şey varsa, sadece.... | Open Subtitles | أنظر في القدر الذي أحاول به تجنب الشكليات إن كان هناك أي شئ تود مني القيام به فقط |
Alttaki bozuk. sadece babamlardan kaldığı için saklıyorum. | Open Subtitles | التلفاز الذي في الأسفل عاطل عن العمل أحتفظ به فقط لإنه خاص بأبويا |
Bunun kesin olduğunu söylemiyorum, sadece biraz daha düşünüp öyle öyle karar vermek istiyorum. | Open Subtitles | لا أقول إنه قرار نهائي أريد أن أفكر به فقط و سأتخذ قراراً عما قريب.. |
Kapıyı çaldı ve sadece onu misafir ettim. | Open Subtitles | لقد قام بطرق الباب و.. قمت بالعناية به فقط |
Bu yüzden bu sefer dedim ki o ne istiyorsa onu yaparım ve iyi bir kız arkadaş olurum. | Open Subtitles | حتى هذا الوقت كنت أعتقد يجب أن أقوم به فقط ما يريده وتكون صديقة جيدة لأنني أهتم له. |
Bana ne dedilerse onu söyleyebilirim ancak. Hayata döndürüldükten sonra bazı şeyler söylemişsin. | Open Subtitles | أستطيع إخبارك بما أخبروني به فقط قلت بعض الأشياء بعد إنعاشك |
Virüsü yalnızca iş birliği yoluyla parçalamak hızı konusunda onu kandırır fakat sadece gerçek ve neredeyse imkânsız bir küresel iş birliği yoluyla | TED | سحق الفيروس من خلال التنسيق وحده يبدو مغريًا أيضًا بالنسبة لسرعته، لكن يمكن الوثوق به فقط بالتعاون العالمي الحقيقي شبه المستحيل |
onu yakaladım ve besliyorum. | Open Subtitles | حدث أنني إصطدته وها أنا أحتفظ به فقط |
hissettiklerin ancak kendini ona... bırakmakla tatmin olur. | Open Subtitles | ما تشعر به فقط يكون مقنعاً أن ترمي نفسك هنا |
Hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta, ölüm sizi ayırana dek ona bağlı kalmayı kabul ediyor musun? | Open Subtitles | على الطاعة والحب والوفاء ويبقيا في المرض وفي الصحة وتترك كل الآخرون، تحتفظ به فقط طالما كلاهما على قيد الحياة؟ |
Oğlu hiçbir zaman istediği şeyi ona vermeyecek ve hep hayal kırıklığına uğrayacak. | Open Subtitles | لن يعطيه ولده ما يريد، وسيخيب أمله به فقط |