Çünkü içgüdülerimiz inanmak istediğimiz kadar kusursuz değil. | TED | وهذا بسبب أنّ حدسنا ليس مثالياً لتلك الدرجة التي نوّد تصديقها. |
Ona ne kadar inanmak istesem bile hepsinin kandırma olduğunu bilirdim. | Open Subtitles | رغم رغبتي في تصديقها لطالما عرفت أن هذا كذب |
Yalan ne kadar büyükse inanması o kadar kolay olur ama. | Open Subtitles | كلّما كبرت الكذبة، كلّما أصبح سهلاً تصديقها |
Ve inanması zor şeyler gördüm. | Open Subtitles | ورأيت بعض الأشياء التى لا يُمكن تصديقها.. |
Kız kardeşim dedikoduların odak noktası olunca, kendi de haliyle inanmaya başladı. | Open Subtitles | بدأت أختي بتشرب تلك الإشاعة وبدأت تصديقها |
İnanılmaz şeyler pişirebilirim. Yengeç ve ıstakoz. | Open Subtitles | أنا أطبخ امور لا تستطيعين تصديقها أطبخ سرطان البر وسرطان البحر |
- Stajyer olarak çalıştığım zamanlar da, inanamayacağın tarzda yaraları olan çocuklar gelirdi. | Open Subtitles | عندما كنت أعمل كطبيب مقيم حضر بعض الاطفال بأصابات لن تصديقها |
Coleridge de böyle demişti. İnanmamanın kasıtlı bir şekilde durdurulması ya da şiirsel inanç, ne kadar garip olursa olsun, bir hikayenin gerçeği andırması ve sizin, buna inanabiliyor olmanız. | TED | إنه كما يطلق عليه كوليردج رغبة إيقاف الكفر أو الإيمان الشاعري، بالنسبة لهم هذه القصة، مهما كانت غريبة، لها شكل من أشكال الحقيقة، ولذلك يمكنك تصديقها. |
İnanmak istediğim şeylerden vazgeçmekten usandım. | Open Subtitles | لقد أرهقت من تجنب الأشياء التى أريد تصديقها |
İnanmak istemediğim şeyler. Bunlar doğruysa bana söyle. | Open Subtitles | أقوال لا أود تصديقها فقط اخبرني إن كانت صحيحة |
Bak, ona gerçekten inanmak istiyorum, ama bunu zorlaştırıyor. | Open Subtitles | أنظر، أودُّ حقـًا تصديقها لكنّها تجعل الأمر صعبـًا جدًا |
Edward Darby inanmak istediğin pek çok şey söyler ama inanmamalısın. | Open Subtitles | يريد منك تصديقها بينما انتي لا يجب ان تصدقيها |
Sen inanmak istiyorsun çünkü bu ondan kurtulmak için bir fırsat. Zaten hep kurtulmak istemiştin. | Open Subtitles | بل إنّكِ تودين تصديقها لأنها الفرصة لكي تتخلصين منه لطالما أردتِ هذا دوماً. |
Ve o bana inanmak istemediğim bir şeyi gösterdi. | Open Subtitles | وكشف لي اشياء عن نفسه لم استطع تصديقها ابداً |
İnanması zor şeyler. İnanması oldukça zor olan şeyler. | Open Subtitles | العديد من الأمور التي يصعب تصديقها فعلاً. |
İnanması daha da güç olan bir şey var: | Open Subtitles | هناك أشياء من الصعب جدا تصديقها |
Geçen hafta olanlardan sonra ona inanmaya başladım. | Open Subtitles | كنت أميل الى تصديقها . بعد ما حدث الأسبوع الماضي |
İnanılmayacak bir olasılık sundum O zamandan beri, bu olasılık bana her ne kadar inanılmaz da olsa bir olasılıktan daha fazla bir şeymiş gibi geliyor. | Open Subtitles | و لدى نظرية لا تصدق و لكننى الان بدأت اميل الى تصديقها مهما كانت صعبة الحدوث |
Bu karavan inanamayacağın şeylerle dolu. | Open Subtitles | هذه المقطورة مليئة باشياء لن تستطيعي تصديقها |
Ona inanabiliyor musun? | Open Subtitles | هل يمكنك تصديقها أنها تريد أربعة ليالى |
Emin ol, bu dedikodulara inanmıyorum. Seni görünce bunlara inanamam. | Open Subtitles | إنني لا أصدق هذه الشائعات لا يمكنني تصديقها حين أراك |
Hala rüya görüyorum, Doktor, Ve hala onlara inanmayı engelleyemiyorum. | Open Subtitles | مازالت تلك الأحلام تراودني، دكتور ومازلت لا أستطيع منع نفسي من تصديقها |