Orada öyle dururken öyle kayıp ve mutsuz görünüyordunuz ki. | Open Subtitles | تبدين تائهة جدا و تعيسة و أنت تقفين هناك هكذا |
Sam baban bu dünyayı sen mutsuz ol diye terketmedi. | Open Subtitles | حسناً آسف سام والدك لم يمت ويتركك هنا لتكوني تعيسة |
Onun ne kadar mutsuz olduğunu görmem gerekirdi, ama görmedim. | Open Subtitles | كان يجب ان ألاحظ كم كانت تعيسة لكنني لم أرى |
İkiniz de onu hiç sevmediniz çünkü o sizin gibi sefil değil. | Open Subtitles | لم يهتم أي منكما لأمرها. لم تستلطفاها قط، لأنها ليست تعيسة مثلكما. |
Ve üç berbat yıldan beri şu adama aşığım. | Open Subtitles | و لقد أحببت بشده هذا الرجل لثلاثة سنوات تعيسة |
Siz iki aşk kuşuna bir şişe gönderecektim ama tek başına olduğunu söyledi ve sen de üzgün görünüyordun. | Open Subtitles | كنت سأقوم بإرسال زجاجة لكما يا طيور الحب، ولكنه قال بأنه يوجد واحد فقط، وأنك تبدين تعيسة نوعاً ما. |
- Yüzlerce dolar ödedim, tek yaptığınız onu daha da mutsuz etmek oldu. | Open Subtitles | بعد دفع مئات الدولارات كل ما قد فعلته هو ان تجعلها تعيسة أكثر |
Sensiz mutsuz olmaktansa seninle mutsuz olurum. | Open Subtitles | من الأفضل أن أكون تعيسة معك من أن أكون بدونك |
Bensiz ve mutsuz olman... çok yazık. | Open Subtitles | أما الآن فأنت تبدين تعيسة في بُعدك عني وهذه خسارة |
Mutluymuş gibi yapıyor, ama, içini hemen görebiliyorsun, ...mutsuz o. | Open Subtitles | إنها تدعي كونها سعيدة لكن تستطيع رؤية ذلك من خلالها إنها تعيسة ؟ |
Sanırım bir şeyi kaybettiğinizde mutsuz olursunuz; ama benim kötü şans dışında hiçbir şeyim olmadı. | Open Subtitles | أعتقد أنكِ تصبحين تعيسة عندما تفقدين شيئاً ولكنى لم يكن لدى شيئاً سوى الحظ العسر |
Çok da mutsuz değildir, tahmin edersiniz ki sebzeler mutsuzdur, yani bildiğimiz gibi ıspanak veya Brüksel lahanası, tıpkı ruh halleri gibi. | Open Subtitles | انه تعيس, بامكانك ان تتخيل الخضار تعيسة جداً', كما نرى' السبانخ او الملفوف |
O mutsuz ve büyük bir hata yaptığının farkına varmış. | Open Subtitles | انها تعيسة,لقد أدركت أنها ارتكبت غلطة كبيرة |
Ben sadece 24 saat boyunca sefil olmak istiyorum, ve bunun tek yolu bu. | Open Subtitles | أريد فقط أن أظل تعيسة للـ24 ساعة القادمة وهذا هو الحال |
O gerçek bir adam, benim gibi, buraların en berbat yeri, Westminster Kennel Club'un sefil acınaklı üyesi değil. | Open Subtitles | هو رجل حقيقي وليس مثلي أنا أكثر نفاية تعيسة تحت اصبع أكبر عاهرة في نادي ويستر كينيل |
Bak, Yeteneğinin kaybedişin seni ne kadar üzgün yaptığını biliyorum | Open Subtitles | أنظري، أعرف كم أنتِ تعيسة جراء فقدانكِ لهبتكِ |
Bunu giydiğim zaman Lily deliriyor. Umarım bensiz perişan hâldedir. | Open Subtitles | يقود "ليلي" للجنون حين أرتدي هذا آمل أنها تعيسة بدوني |
Hayatına lanet bir sürüngen gibi devam edersin yakın geçmişin sana mutlu bir gemi yolculuğu gibi gelir | Open Subtitles | ساجعل حياتك تعيسة ساجعل السنوات الماضية كانها كانت اسعد ايام حياتك |
Bu sabah ne kadar mutluysam, şimdi o kadar mutsuzum, yani... | TED | بقدر ما كنت سعيدة هذا الصباح، أنا تعيسة الآن، إذًا ... |
Sanırım bu denli acınacak oluşumdan mutlu olmalıyım. Şapşal, senin için üzüldüğünü söylüyor. | Open Subtitles | أعتقد أنني يجب أن أكون سعيدة لكني تعيسة الغبي يقول أنه يشعر بالأسف تجاهك |
Sizin denizi görüp de zavallı teyzenizin görmemiş olması beni çok üzüyor ve çok kıskanıyorum! | Open Subtitles | هذا يجعلني تعيسة وحاسدة فقط لفكرة انكم ذهبتم للبحر وخالتكم المسكينة لم تفعل |
Ahbap, hayatın çok üzücü, adamım. Randevuya çık, bir şeyler yap yani. | Open Subtitles | حياتك تعيسة يا رجل، عليك أن تفعل شيئاً مثل الخروج مع إحداهن |
Şimdi iyi görünüyor ama inan bana içindeyken acınası bir hâldeydi. | Open Subtitles | تبدو جميلة الآن، لكنها كانت تعيسة لما كنا فيها، ثق بي. |
Son zamanlarda çok mutsuzdu. | Open Subtitles | لقد كانت تعيسة في الآونة الأخيرة. |
Bu talihsiz genç hanım veremden ölmüş. | Open Subtitles | هذه الشابة تعيسة الحظ ماتت بمرض السل قبل أكثر من أسبوع |
Jacob'a kör kütük aşıktım ama aynı zamanda çok da mutsuzdum. | Open Subtitles | ،كنت أحب جاكوب كثيراً لكني كنت تعيسة للغاية |
Öyle olmalı ki... doğduğuna pişman olmalı. | Open Subtitles | اليوم سنجعل حياته تعيسة. وسيندم على أنه قد ولد. |