Çünkü; benim nerede olduğumu, gece nerede uyuduğumu, ne yaptığımı görebilirsiniz. | TED | لأنه باستطاعتكم معرفة مكان تواجدي ، وأين أنام في الليل ، ومالذي أفعله. |
Ve neden Afrika'da olduğumu anlatmaya başladım, Cantor'un kümesini görünce çok heyecanlandılar. | TED | و شرعت في شرح سبب تواجدي في افريقيا, و قد كانوا شديدي الاهتمام عندما شاهدوا مجموعة كنتور. |
Oradan babamı arayıp aslında nerede olduğumu söylerim | Open Subtitles | سأتصل بها وبعد ذلك سأخبر والدي عن مكان تواجدي |
Burada olmamın sebebi... Benim verdiğim ifadede hatalar var. | Open Subtitles | الأن، أن سبب تواجدي هنا .هو أن شّهادتي غير دقيقة |
Ama burada olma nedenim, baban, başka önemli bir bayram geleneğimizi ikimizin de kaçırmasını istemedi. | Open Subtitles | لكن سبب تواجدي هنا لأنه لم يرد أن نفوت تقليد مهم آخر للعطلة. |
Bak, neden burada olduğumu bile bilmiyorum. Ürolog iyisin dedi. | Open Subtitles | اسمع ، انا لا اعرف سبب تواجدي هنا طبيب الامراض البولية اخبرني انني بخير |
Belki de Perez benim bu problemlerimi çözebilir, ya da bana kim olduğumu hatırlatmakta işe yarar. | Open Subtitles | ربما يستطيع بيريز حل أزمة تواجدي هنا أو على الأقل يذكرني بما كنت عليه |
Ve Mitchell o balkondan düştüğü sırada nerde olduğumu zaten doğrulamıştık. | Open Subtitles | وكنا قد حسمنا مايتعلق بمكان تواجدي عندما سقط متشل من تلك الشرفة |
Başka ne sebepten polis merkezinde olduğumu sansın ki? | Open Subtitles | ما خلاف ذلك سيستدعي تواجدي في قسم الشرطة؟ |
Striptiz kulübündeki kızlarla konuşun. Orada olduğumu hatırlayan biri olmalı. | Open Subtitles | تحدّث إلى الفتيات بنادي الرقص سيتذكّر أحدهم تواجدي هناك |
O bakışa dayanarak neden burada olduğumu biliyorsun gibi. | Open Subtitles | إستنادًا لهذه النظرة، فأنتِ تعرفين سبب تواجدي هنا علمتُ ذلك، علمتُ ذلك |
İstersen avukatını arayabilirim, ama burada olmamın sebebi o insanları senin öldürdüğünü düşünmemem. | Open Subtitles | سأتصل به إن شئت، ولكن سبب تواجدي هنا هو أنني لا أعتقد أنّكَ قتلت اولئك الأشخاص |
İstersen onu arayabilirim, ama burada olmamın sebebi o insanları senin öldürdüğünü düşünmemem. | Open Subtitles | سأتصل به إن شئت، ولكن سبب تواجدي هنا هو أنني لا أعتقد أنّكَ قتلت اولئك الأشخاص |
Onunla çok gurur duyuyorum, burada olmamın bir nedeni de bu zaten. | Open Subtitles | وإنني لفخور جداً به والذي هو سبب تواجدي هنا |
-Artık birlikte olmadığımızı ona söyledim ama arayınca seninle, bu önemli gününde beraber olma şansını kaçırmak istemedim. | Open Subtitles | أجل, لكن ... لقد أخبرتها أنّنا لم نعد سويّة لكن عندما إتّصلت لم أستطع مقاومة, فرصة تواجدي معها بهذا اليوم الحافل. |
Evet, kafamın kesildiği bir resim olan evin içinde olmaktan rahat değilim. Anlarsın ya. | Open Subtitles | أنا لستُ مرتاحاً من تواجدي بمنزل مع أحد يرغب بقطع رأسي |
- Burada olmamı sorun etmeyecek, değil mi? | Open Subtitles | لن تمانع على تواجدي هنا، أليس كذلك؟ |
Sırf burada, aşağıdayım diye, bu Kraliçe'niz olmayı bıraktım anlamına gelmez. | Open Subtitles | لمجرّدِ تواجدي هنا، لا يعني أنّي لم أعد ملكتكم. |
Çünkü eskisi kadar burada olmamam seni unuttuğum anlamına gelmiyor. | Open Subtitles | و عدم تواجدي هنا بكثرة... لا يعني أنني نسيتكِ |
Hayır, son birkaç yıldır müzede olmadığım için özür dilerim. | Open Subtitles | لا, أعني أنّني آسف لعدم تواجدي بالجوار خلال العامين المنصرمين. |
Şans mı bilemem ama düzeltmek için orada olmam iyi olmuş. | Open Subtitles | لا اعرف بشأن الحظ لكن كان جيدا تواجدي هناك لأصلحه |
Varlığım başlı başına sorun. | Open Subtitles | أعتقد أن المشكل يكمن في تواجدي. |
Nerede olduğuma dair bahane uydurmam gerekiyordu. | Open Subtitles | لا كان عمري 17 عاما كان لا بد من وجود عذر ما لمكان تواجدي |
O köprüde neden bulunduğum hakkında bir sürü soru sordular. | Open Subtitles | لقد كانوا يسألونني أسئلة كثيرة حول سبب تواجدي على الجسر |