Aslında, sadece kıçımın üstünde oturacağım, muhtemelen'Blind Date' izlerken... büyükçe bir'Haagen-Dazs' yiyor olacağım. | Open Subtitles | في الحقيقة سوف أكون جالسة على مؤخرتي فقط من المحتمل أن آكل كل البطاطا من هاجين داز بينما أراقب الموعد الأعمى |
Aslında, sadece kıçımın üstünde oturacağım, muhtemelen 'Blind Date' izlerken... büyükçe bir 'Haagen-Dazs' yiyor olacağım. | Open Subtitles | في الحقيقة سوف أكون جالسة على مؤخرتي فقط من المحتمل أن آكل كل البطاطا من هاجين داز بينما أراقب الموعد الأعمى |
Hepburn kitabı, konuşma üslubuyla yazılmıştı, sanki masanın bir ucuna oturmuş, size her şeyi anlatıyordu. | TED | الآن كتاب هيبورن قد كتب بأسلوب حواري جدا، وكأنها كانت جالسة على طاولة تخبركم بكل هذا. |
Annemin yatağımın ucuna oturmuş "Yaşamın tekrar düzelip düzelmeyeceğini merak ediyorum" dediğini hatırlayabiliyorum. | TED | أستطيع أن أتذكر أمي جالسة على طرف سريري، وتقول، " أتساءل إذا كانت الحياة ستكون جيدة مرة أخرى" |
Geri döndüğümde karım şu anda senin oturduğun yerde oturuyordu. | Open Subtitles | عند عودتي ، كانت جالسة على الأريكة مثلما أنت جالس تماماّ |
Kanapede oturuyordu ve ağlıyordu. | Open Subtitles | ــ دوريس ــ لقد كانت جالسة على الأريكة كانت تبكي |
Battaniyenin üzerinde oturuyorsun. | Open Subtitles | انت جالسة على بطانية |
Prezervatifin üzerinde oturuyorsun. | Open Subtitles | -أنتِ جالسة على الواقي |
Yani. Sunshine menümü alıp ona doğru yürüdüm, ve o kumun içinde oturuyordu, kazanmak için sıkı oynuyordu. | Open Subtitles | فالتقطت وجبة الأطفال التي تخصني ثم ذهبت إليها، وقد كانت جالسة على الرمال تتظاهر بالإنشغال في اللعب |
Ben TOMMEN ile Demir Arş'ın üzerinde oturuyordu. | Open Subtitles | كنت جالسة على العرش الحديدي مع تومن |