Onların %80'i Kenya gibi düşük gelirli ülkelerde yaşıyorlar ve çok büyük bir kısmı görme engelli olmak zorunda değil. | TED | 80 في المئة منهم يعيشون في دول ذات دخل منخفض مثل كينيا، والغالبية المطلقة ليس لعماهم ضرورة. |
Mantık olarak eğer birbirimizi aldatmazsak savaş da gereksiz bir şey olur. | Open Subtitles | منطقياً,هذا قد يعني لو لم نخدع بعضنا فلن توجد أي ضرورة للحروب |
Gitsene, yıldızlarla dans et. Hiçbir kanun burada kalman gerektiğini söylemiyor. | Open Subtitles | اذهب إذاً، ارقص مع النجوم لا قانون ينص على ضرورة بقائك |
kişisel değil. Lüks değil. Kesin bir gereklilik değil | TED | وليست اختيارية. وليست ترفا بل ضرورة أساسية. |
üzerinde yazan küçük, ayrıntılı yazıları görmenize Gerek yok. | TED | و ليس هناك من ضرورة أن تبدو فيه الكلمات الصغيرة التفصيلية. |
Ulusal haberlerdeki Watergate duruşmalarından, okulu bunu karşılayamadığı için projektör kiralamak zorunda kalan öğretmene kadar, Harvey, çok ciddi bir siyasal reformun gerekli olduğunu gördü. | TED | بدءاً بجلسات استماع ووترغيت على الأخبار الوطنية، إلى المُدرسة التي اضطرت لاستئجار جهاز عرض لأن مدرستها لم تستطع شراء واحد، رأى هارفي ضرورة لإصلاح سياسي. |
Durum gittikçe kontrolden çıkıyordu, sizi çağırmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | أصبح خارج السيطرة وأن وجودك قد يصبح ضرورة |
İnsanlar o anda zorunda kaldıkları şeyi yaparlar. | Open Subtitles | الناس يَفعلون الشيء الأكثر ضرورة في لحظة معينة. |
Gerçekten, Preston, bu limuzin tamamen gereksiz. | Open Subtitles | ولكن يا بريستون ,لا ضرورة لهذه الليموزين |
Komutam altında hiçbir asker gereksiz yere ölmedi. | Open Subtitles | لم يمت أي جندي بلا ضرورة تحت قيادتي يا سيد إروين |
Ve sanırım trajik sanatta neler olduğuna dair biraz daha fazla bilgi sahibi olmamız gerektiğini ileri sürüyorum. | TED | و افترض انني اناقش حول ضرورة ان نتعلم القليل عن ما يحدث في الفن الماساوي. |
Tibbs'in bir an önce kasabadan ayrılması gerektiğini söylememe Gerek yok herhalde. | Open Subtitles | اسمع يا بيل ليس علي أن أخبرك عن مدى ضرورة إخراج تيبس من البلدة |
O, bana fiziksel varlığın önemli olduğunu, oyunun bir lüks değil de, bir gereklilik olduğunu hatırlatır. | TED | التي تذكرني أن الحضور المادي مهم وأن التسلية ليست رفاهية، بل ضرورة. |
Yine de uykum zaten mahvoldu, ama bunda bir gereklilik göremiyorum. | Open Subtitles | على كل حال ، إن نومى فى الليل قد أفسد و حقاً ، إننى لا أرى ضرورة لذلك |
- Biliyorsun, paramız yok. - Para olmasına Gerek yok. | Open Subtitles | أنت تعرف أننا لا نملك أية نقود لا ضرورة لأن تراهن بنقود |
Hayır, gerekmiyor. Sayılarla ve insanlarla aranın iyi olması yeterli. | Open Subtitles | لا ضرورة لذلك، عليك أن تتقن الحساب وتحسن معاملة الناس |
Eminim müttefiklerimizle bağlantı kurmamız ve politika üretmemiz gerektiğine katılıyorsunuzdur. | Open Subtitles | أنا متأكّد أنك ستوافق على ضرورة أن نتّصل بالحلفاء ـ ونبدأ بالاجراءات السياسية ـ بالتأكيد. |
Politikacılar büyük değişim geçiren bir ülkeyi yönetirken emniyet kuvvetlerine her zaman ihtiyaç duymuştur. | Open Subtitles | عندما سياسيون يُسيطرونَ على أمة في وقت الثورةِ الإجتماعيةِ، إنّ قوّةَ الشرطة ضرورة. |
Anma töreni yapabiliriz. Bunun için ceset gerekmez ki. | Open Subtitles | يمكننا ان نقوم بذكرى, لا ضرورة لجثة لعمل هذا |
Heyecan verici, ama acil değil. | Open Subtitles | كائنات رائعة بلا شك و لكن بلا ضرورة حتمية |
Bana kalırsa bizi pohpohlamak ve istediklerimizi yerine getirmek Zıpçar ve diğer elek şirketler için bir tercihten çok bir zorunluluk. | TED | وهذا ليس خيارا لهم فقط، ولكنني أعتقد أنه ضرورة لزيبكار و الشركات الشبكية الأخرى لإذهالنا فعلا، لكي يكونوا كخدمة التوصيل الشخصي. |
O talihsiz bir zorunluluktu. | Open Subtitles | لقد كانت هذه ضرورة مؤسفة |
Sadece bu düşünme sürecini hesaplamak bir olasılık planının gerekliliğini ortaya koyuyor. | TED | توضيح تلك العملية الفكرية فقط يتضمن ضرورة وجود خطة طوارىء. |
Bu yüzden, öğretmenlerin öğrencilere nasıl tuvalete gideceklerini göstermesinin gerekli olup olmadığını sordum. | TED | لذلك قلت لها، هل هذه ضرورة أن يعرض المعلمون على طلابهم كيف يذهبون للحمام؟ |
Bu dilin korumanın gerekliliğine dikkat çekmek için buradayız. | TED | نحن هنا لننتبه إلى ضرورة المحافظة على هذه اللغة. |