Kör bir adam bile elmasların onun Cebinde bulunduğunu görebilir. | TED | يمكن للرجل الأعمى أن يرى أن الماس ينتهي في جيبه. |
Atkins onu öldürmüş ancak Cebinde bir servet yattığını... asla bilmiyormuş. | Open Subtitles | قام أتكينس بقتله و لم يكن يعرف بوجود ثروة في جيبه |
Bir ayakkabısı yok, cüzdanı yok ama Cebinde birkaç dolar var. | Open Subtitles | ينقصه حذاء لا توجد محفظه ولكن كان هناك دولارات في جيبه |
Cebindeki paraların sesinden! O gün ben hiçbir şey alamadım. | Open Subtitles | سمعت صوت عملات في جيبه ولم نكن استقبلنا شيء يومها |
Bilsin ki, o küçücük yumruğunu bize doğru sallayacak olursa öyle bir ısırırız ki, ellerini cebinden çıkardığına pişman olur! | Open Subtitles | أخبره إن كان يريد تسديد قبضته نحونا فإننا جاهزون لأن نردها له وسيتمنى لو أبقى يداه في جيبه |
Hangi çocuk bir buçuk milyon dolarlık çalıntı malı Cebinde taşımak istemez ki? | TED | لأنه ما من قرصان صغير يريد أن يحمل في جيبه من البضائع المسروقة ما قيمته مليون ونصف دولار |
birini yatağımızdaki yastıkların altında ve üçüncüsünü her zaman Cebinde. | TED | وضع واحد تحت مخدات سريرنا، والثالث حفظه في جيبه طوال الوقت. |
Demek istediğim, etrafta Cebinde elektron mikroskobu taşıyan kim var? | TED | أعني،من الذي يستطيع حمل مجهر إلكتروني في جيبه ؟ |
Hep Cebinde iki dolar, yedi senti olan birkaç avanağı alıyorlar. | Open Subtitles | دائما تأتي بشخص ما ذو دولارين وسبعة سنت في جيبه |
En azından Cebinde her zaman bir at listesi taşırdı eskiden. | Open Subtitles | على الأقل فقد كان يحمل قوائم في جيبه طوال الوقت تتعلق بالخيول |
Cebinde para olan adam barışın değerini bilir. | Open Subtitles | عندما يحصل رجل على نقود في جيبه يبدأ بتقدير السلام |
Şey, bu şey uzunlamasına katlanmış, tıpkı onu Cebinde taşıyan biri gibi. | Open Subtitles | إنها ورقة مطوية بالطول وكأن أحداَ كان يحملها في جيبه |
Yani, merdivenden boydan boya gözlük Cebinde yuvarlanmış ve gözlük kırılmamışsa... | Open Subtitles | أعني لو سقط فعلاَ من السلم والنظارة ليست في جيبه فما كانت لتتحطم |
Bu Cebinde parası vardır, ayrıca elleri doludur. | Open Subtitles | لأن هذا يعني أن لديه أموالاً في جيبه وأن يديه مشغولتان |
Onun genellikle kullandığı gözlüğü kontakt lenslere alışıncaya değin yedek olarak Cebinde tutuyordu. | Open Subtitles | نظارته العادية احتفظ بها كدعم في جيبه حتى أصبح يستعمل العدسات |
Size acayip gelmiyor mu, müfettiş, böyle ince hesaplanmış bir cinayet işleyen birinin, Cebinde zehirle yakalanması? | Open Subtitles | ألا ترى سيدي المفتش, أنه بحساب الجريمة أن يتم اكتشاف الزجاجة التي تحمل السم في جيبه ؟ |
Belki Cebindeki bir şeyi tutuyordur. | Open Subtitles | ربما هو يتمسك بشدة بشيء في جيبه مثل ماذا؟ |
Cebindeki isimler İngiltere'de çalışan Alman ajanları. | Open Subtitles | الاسماء في جيبه هي اسماء عملاء المان يعملون في بريطانيا |
Dilinden espri, cebinden çocuklara verdiği romlu şekerleme eksik olmazdı. | Open Subtitles | كان دائماً مستعداً بنكتة أو كرات الرم في جيبه من أجل الأطفال |
Dışarıda bıçak yarasıyla bulduğumuz yaşlı adamın cebinden bu çıktı. | Open Subtitles | الرجل الذي وجدناه مطعونًا في المقاطعة، كان لديه هذا في جيبه. |
Topu Cebine koyar... ..ve kızlar geldiğinde ısırgan otlarının arasında arıyormuş numarası yapar. | Open Subtitles | قام بوضعها في جيبه. وحين جاءت الفتيات, تظاهر بأنّه يبحث عنها بين النباتات. |
ceplerinde bir hayli bozuk para taşırdı. Yürürken şıngırdardı. | Open Subtitles | كان يحمل معه الكثير من العملات المعدنية في جيبه وكانت تصدر صوتا كلما يمشى |
Düştüğünde cebindeymiş, o yüzden onun gibi ezme olmuş. | Open Subtitles | كان في جيبه عندما سقط، لذا هو محطّم بقدره، |