Benim için anlamı olan tek şey oydu. | Open Subtitles | هو كان الشيء الوحيد الذي يعني شيئا لي |
Bence Eric'in Todd'tan... iyi yaptığı tek şey oydu. | Open Subtitles | اعتقد انه كان الشيء الوحيد الذي |
Anlaşılan o ki, onu casus olmadığıma ikna eden tek şey o filmdi. | Open Subtitles | وكما تبين بأن الفيلم كان الشيء الوحيد الذي أقنعه بأنني لست جاسوس |
Evet, çünkü sizi motive eden tek şey teknik uzmanlıksa hastalarınızdan birinin size en ihtiyaç duyduğu anda bu iş sizi sıkmaya başlayabilir. | Open Subtitles | -نعم، لأنّ لو ... لو كان الشيء الوحيد الذي يُحفّزكِ هُو براعة تقنيّة، فعندما يحتاجكِ أحد مرضاكِ بشدّة، ثمّ... |
Kendime sakladığım tek şey buydu. | Open Subtitles | ذلك كان الشيء الوحيد الذي احتفظت به لنفسي |
Biz çocukken hafta sonları yapacak tek şey buydu. | Open Subtitles | أتذكر حين كنا أطفالاً كان الشيء الوحيد الذي نفعله في العطل |
Piyano çalmak beni her zaman mutlu eden tek şeydi. | Open Subtitles | العزف على البيانو كان الشيء الوحيد الذي أسعدني |
Kadınların oy kullanabileceğini düşünmek, beni mutlu eden tek şeydi. | Open Subtitles | أعتقد الحصول على الأقتراع للنساء كان الشيء الوحيد الذي يجعلني سعيدة |
...çünkü senden bana kalan tek şey oydu | Open Subtitles | لأنه كان الشيء الوحيد... الذي كان يذكرني بك |
Onu dışarıda tutan tek şey oydu. | Open Subtitles | كان الشيء الوحيد الذي يمنع دخوله |