Bu tür kadınsı olmayan şeylere nereden ilgi duyduğunu anlamıyorum. | Open Subtitles | لا اعرف من اين اتيت بهذا الأهتمام الغير أنثوى للأشياء |
Dolayısıyla yapabildiğimiz tek şey çok benzeştiklerini düşündüğümüz şeylere bakmak. | Open Subtitles | هو النظر للأشياء التي نظّن أنها مشابهة لما كانت عليه، |
Kimyasal bir dengesizliğe bağlı yemek olmayan şeyleri yeme arzusu. | Open Subtitles | الرغبة للأشياء التي لا تصلح طعاما وهذا سببه اختلال كيميائي |
Ama bu durum, pembe şeylerle dolu çantadan bu hoşlanmama durumu, çocuğumun dünyasındaki fazla feminen şeyleri reddettiğimi keşfetmemi sağladı. | TED | ولكن بهذا الموقف، نفوري من حقيبة مليئة بأغراض زهرية أجبرني على مواجهة رفضي للأشياء الأنثوية في عالم طفلتي. |
Bazı şeylerin zaman geçtikçe karıştırılması ve abartılması çok komik. | Open Subtitles | من المضحك كيف للأشياء أن تُحرّف وتتضخم مع مرور الزمن |
Bir tür ayna görevi görüyorlar bence normalde yansımasını görmediğimiz şeyler için. | Open Subtitles | أعتقد اٍنها تقوم بدور المرايا للأشياء التى لا نراها منعكسة بطبيعة الحال |
Yaptığın her şeyin hesabı tutuluyor bunları ödeyeceğini biliyor musun? | Open Subtitles | سوف تكون عبرة للأشياء اللتي قمت بها هل تعرف ذلك؟ |
Siz çocukların sevdiği şeylere baksana: çay partisi, hayali yiyecekli; | Open Subtitles | :انظروا للأشياء التّي تحبّونها يا أطفال حفلات شاي، بأكل متصنع؛ |
Böyle gözükürler. Çocuklar büyümek ve böyle görünen şeylere bakmak zorunda değiller. | TED | الأطفال يجب أن لا يكبروا وينظروا للأشياء بهذا الشكل. |
Ancak bir şeylere iğrenç dememizin bir başka açıklaması var. | TED | لكن هناك سبب آخر وراء تعريفنا للأشياء بالمقززة. |
Çoğumuz, sevmediğimiz ve örtbas ettiğimiz şeylere dikkat bile etmeyiz. | TED | من غير المرجح أن ينتبه أكثرنا للأشياء التي نريد تعتيمها. ولكننا ننتبه للأشياء التي نحبها ونريد رؤيتها ونتفق معها. |
Önemsediğimiz şeylere ışık tutuyorlar. | TED | إن مشاعرنا تحوي مؤشرات تنبيه للأشياء التي نهتم بها. |
Kısacası insanlar önceden maruz kaldıkları şeyleri tercih etme eğilimindedirler. | TED | باختصار، الناس يميلون للأشياء التي اختبروها من قبل. |
Mikroskoplar ışığı kullanarak küçük şeyleri görmemizi sağlıyorlar. | TED | تستخدم المجاهر، بالطبع، الضوء للنظر للأشياء الصغيرة جدا. |
Açıklayamadığımız şeyler için geçici tedbir gibi şeyleri kullanıyoruz. | TED | نحن نستخدم هذه الأشياء كبديل للأشياء التي لا يمكننا تفسيرها. |
Bana bastığı broşürlerdeki şeylerin sayfadaki yerlerini nasıl halledeceğini gösteren maketleri gösterdi. | TED | أراني مجسّمات صنعها ليعرف الموضع على الورقة للأشياء مثل الكتيبات التي كان يطبعها. |
Ama kendi yaptığımız şeylerin sinir sistemi gelişmemiş. | TED | لكن الجهاز العصبي للأشياء التي نصنعها بدائي في أحسن حالاته. |
Ve ayrıca görüntü siyah beyaz, o yüzden buradaki şeylerin renklerini de bilemiyoruz. | TED | كما أن هذه الصورة بالأبيض والأسود، لا قدرة لنا على معرفة الألوان الحقيقية للأشياء هناك. |
Söylediğin korkunç şeyler için, sana teşekkür etmeyeceğimden oldukça eminim. | Open Subtitles | أنا متأكدة بأنني لن أقوم بشكرك للأشياء الفظيعة التي قلتها |
Bu özellikle boşta çalışma kapasitesi olan şeyler için güçlü bir fikir. | TED | الفكرة قوية فعلا للأشياء التي لها طاقة غير مستخدمة عالية. |
Genellikle biz kelimeleri sevdiğimiz şeyler için alırız, | TED | عادةً نسرق الكلمات للأشياء التي تعجبنا، مثلًا الطعام لذيذ. |
Bu özel günde yaşadığın bir an sana her şeyin bambaşka görünmesini sağlayabilir. | Open Subtitles | لحظةً في هذا اليوم المميز قد تغير رؤيتك للأشياء من حولك إلى الأبد |
Benim bakış açımdan onlar ve benim bugüne kadar yaptıklarım saçma. | Open Subtitles | من منظوري للأشياء ما كان يحدث وما كنت أقوم به سخيف |
Şimdi yakalamaya çalıştığım, nesnelerin duygusal işlevleri. | TED | وما احاول الوصول اليه الان هو مفهوم الغاية العاطفية للأشياء |