| Yüzbaşı Mallory ve Andrea bizi gideceğimiz yere götürmekten sorumlu. | Open Subtitles | الكابتن مالوري واندريا مسئولين عن قيادتنا للمكان الذي سنذهب اليه |
| Onu MRI makinesinin yeterince büyük olduğu tek yere yollarlar. | Open Subtitles | نرسلهم للمكان الوحيد الذي به أجهزة كبيرة للتصوير بالرنين المغناطيسي |
| Fakat ikinizin bulunduğunuz yere, az da olsa saygı göstermenizi istiyorum. | Open Subtitles | ولكنني أتوقع منكما أن تظهرا بعض الإحترام للمكان الذي أنتم فيه |
| Kalacak yer sağlamak açısından, davetli listesini 200 kişi civarında tutmalıyız. | Open Subtitles | لذا، نظراً للقدرة الأستيعابية للمكان سنجعل قائمة الضيوف في حدود مأئتين |
| Bilim branşında kimya sınıfındaydım ve oraya ait değildim. | TED | كنت في قسم الكيمياء في تخصصات العلوم الرئيسة، ولم أنتمي للمكان أبدًا. |
| Bir yere gitmek istiyorsun, konuşmaya başlasan iyi olur. Ne geçmişi? | Open Subtitles | إن أردت الذهاب للمكان فعليكَ البدء بالتحدّث أي تاريخ مشترك ؟ |
| Sizi zora sokmak istemem amam bu formların doğru yere gitmesi lazım. | Open Subtitles | لم أقصد أن أزعجك ولكن هذه الوثائق يجب أن تصل للمكان الصحيح |
| Ben değilim. Birkaç haftadır bulunduğum yere kıyasla burası spa gibi. | Open Subtitles | ليس بالنسبة لي, هذا المكان منتجع بالنسبة للمكان الذي كنت به |
| Bana göstermek istediği küçük yere gelirsek daha karar vermedim. | Open Subtitles | وبالنسبة للمكان الصغير التي تريد مني رؤيته لم أقرر بعد |
| Bu sizin kripto anahtarını doğru yere güvenli bir şekilde göndermenizi garantileyen şey. | TED | هكذا تضمن وصول مفتاح التشفير للمكان الصحيح بأمان. |
| Birçok güvenli sistem kripto anahtarını doğru yere göndermek için anahtar değişimi için güvenli methoda dayanır. | TED | أغلب الأنظمة الأمنية يلجؤون لطريقة آمنة لتبادل المفتاح لإيصال مفتاح التشفير للمكان الصحيح. |
| Sonra, bir buldozer şu özel kablo döşeme gemisinden kablo çekmeye başladı ve doğru yere gelene kadar bu balonlara bağlı kaldı. | TED | بعدها بدأت جرافة في جر الأسلاك من سفينة خاصة بالكابلات، ووضعها في عوامات حتى وصلت للمكان المناسب. |
| Fakat ilaç, gitmesi gereken yere nasıl gidiyor? | TED | ولكن كيف تذهب للمكان المراد في المقام الأول؟ |
| Çıkarken anahtarı bulduğun yere bırak. | Open Subtitles | أثناء خروجك .. أعد المفتاح للمكان الذي وجدته فيه |
| Ulaşmak istediğin yere varmak istiyorsan, biraz dinlen. Haydi. | Open Subtitles | إذا أردتى الوصول للمكان الذى تريدينه فلتنالى قسطاً من الراحة ، هيا |
| Araba için yardım edeyim. Bastığım yere bas. | Open Subtitles | سوف أساعدك لتصل إلى العربة انتبه للمكان الذى أخطو فيه |
| Burasi Afrika hastanelerindeki tıbbi cihazların son olarak yattığı tipik bir yer. | TED | هو نموذجٌ للمكان النهائي حيث ترقد المعدات الطبية من مستشفيات أفريقيا. |
| Ben anneme bakarken 25 yıl boyunca nerede saklandıysa oraya dönmesine ne dersin? | Open Subtitles | وشرايك انها المفروض تطس للمكان الي كانت متغبيه فيه لمدة عشرين سنة |
| Her yıl büyüdüğü yeri hatırlayıp yardım ettiğiniz için çok teşekkürler. | Open Subtitles | شكراً لكِ كثيراً على تذكّـركِ و مساعدتكِ للمكان الذي تربَّـت بهِ |
| Ama sonra gidecekleri yerde nasıl olsa onları yakalayacağız. | Open Subtitles | لكن في اللحظة التي يتقدم فيها أي شخص للمكان الذي يذهبون عليه فسنأخذهم جميعا |
| Eskiden kocam işletirdi şimdi de ben, seviyorum Burayı. | Open Subtitles | أبداً ما أعتادَ الحضور هنا عندما كانَ مستأجراً للمكان |
| Bir yerin mimarisiyle orada yaşayan topluluğun karakteri arasında mutlak bir uyum vardır. | TED | هناك نوع من التواصل بين الهندسة المعمارية للمكان وطابع المجتمع الذي يستقر فيه. |
| Olay yerine vardığınızda, polis size bildiklerini anlatıyor. | TED | عندما تصل للمكان ستخبرك الشرطة بما تعرفه. |
| O zaman doğru yerdesin. Bildiğimiz bir şey varsa o da fendir. | Open Subtitles | إذاً قد جئت للمكان الصحيح ، إن كان هناك شيء نعرفه فهو العلوم |
| - Yalnız kalmak istiyorsanız doğru yerdesiniz. | Open Subtitles | إن كانت العُزلة مبغاك، فقد جئت للمكان المناسب. |