Dolayısıyla ihtiyacımız olan şeyin illa internetin performansına sahip olması Şart değil. Fakat bir polis şubesi itfaiye şubesine internet olmadan da ulaşabilmeli veya hastaneler de akaryakıt ısmarlayabilmeli. | TED | ما نحتاج إليه شيء ليس بالضرورة أن نمتلك أداء الإنترنت, ولكن أن يكون قسم الشرطة قادرا على استدعاء قسم الإطفاء من دون الإنترنت، أو المستشفيات التي تطلب زيت الوقود. |
Soru sorman Şart değil, konuşmak isterler mi öğrenmek için. | TED | ليس بالضرورة السؤال ، لكن لأري إذا كانوا يريدوا التحدث ؟ |
Ve nasıl olduğunu biliyorsunuz, bunun için engelli olmanıza Gerek yok. | TED | و كلكم تعرفون ذلك، ليس بالضرورة أن تكون معاقا لتعلم ذلك. |
Bu hikayelerin birbirleriyle uyum içinde olmasına Gerek yok. | TED | الآن ليس بالضرورة أن تتفق هذه القصص معا. |
Pek sayılmaz. | Open Subtitles | حسنا، ليس بالضرورة. |
sonuçların olmasını istediğiniz Gerekli değil, ama olmaları gerektiği şekilde olacaklar, ve sadece siz onu yapıp yapamayacağınız bileceksiniz. | TED | ليس بالضرورة كما تشتهيها أن تكون، لكنها ستكون تقريباً كما ينبغي أن تكون، وأنت ستعرف فقط سواء يمكنك فعل ذلك. |
Öyle olması Şart değil, isterseniz, Türkçe de olur. | Open Subtitles | ليس بالضرورة يمكن أن تكون بالتركية لو أردت ذلك حقاً |
Şart değil. Şart değil. | Open Subtitles | ليس بالضرورة يا سيدي, ربما أنت على علم بشأن برنامج الشرطي الآلي |
Bir çok kadınla birlikte olan biri olması Şart değil. | Open Subtitles | ليس بالضرورة أن يكون شخصاً محبوباً لدى النساء. |
Daha aylarım var, o yüzden hemen yarın gelip kontrol etmene Gerek yok. | Open Subtitles | سيستمر هذا طويلا ، لذا ليس بالضرورة أن تطمئنى علي غدا |
Gerek yok. Parti Planlama Komitesi herşeyi organize ediyor. | Open Subtitles | ليس بالضرورة لجنة تنظيم الحفلات تتولى الأمر |
Pek sayılmaz, majesteleri. | Open Subtitles | ليس بالضرورة يا سيدي |
Pek sayılmaz. Anneler bir şeyleri onarır. | Open Subtitles | ليس بالضرورة الام تصلح الامور |
Gerekli değil, efendim. | Open Subtitles | ليس بالضرورة يا سيدي, ربما أنت على علم بشأن برنامج الشرطي الآلي |
Çok çekici Olmasa da, cazibeyi açığa çıkarmak ilgi çekici. | TED | ليس بالضرورة أن يكون رائعاً لكن كشف ابهاره هو رائع |
Aslında hayır. | Open Subtitles | أو . ليس بالضرورة. |
Bu sırada olması gerekmez, ama sanırım anladın, değil mi? | Open Subtitles | ليس بالضرورة بحسب ذلك الترتيب، لكنكِ تفهمين الفكرة، صحيح؟ |
Bu iki amaç her zaman birbirine zıt olmak zorunda değil ama böyle bir olasılık var. | TED | وهذه الأهداف ليس بالضرورة على النقيض، لكنها على خلاف. |
tam olarak değil. Bart ve Impulse, Jay ve Joan Garrick ile Central Şehrinde kalıyor. | Open Subtitles | ليس بالضرورة , بارت , الأندفاع , سيبقة مع جاي وجوان غاريك في المدينة المركزية |
Silahımı aldın! Senin sözüne karşılık benim sözüm. Pek değil. | Open Subtitles | . لقد أخذت مسدسي لقد كانت كلمتك ضد كلمتي ليس بالضرورة |
Kesin değil. Ve bak, haklılar. | Open Subtitles | حسناً ، لكن ليس بالضرورة و ، فكروا ، كما تعلمون ، هم محقون |
Eğer insan gibiyse, ne istediği ille de verilmesi anlamına gelmez. | Open Subtitles | اذا هو مثل الإنسان، مالذي يريده ليس بالضرورة ما هو يجِب أنْ يكون عِنْده |
Ama daha az çeşitliliği olması sağlığımız için iyi demek değildir. | TED | لكن كونها أقل تنوعا ليس بالضرورة أمرا جيدا لصحتنا. |
Görmeyi bekledigimizi görürüz ve bu her zaman gerçekte olan sey degildir. | Open Subtitles | نحن نرى ما نتوقع ان نراه ليس بالضرورة, ما هو موجود بالفعل |