| Bu kurbanın ayağa kalkıp kaçması neredeyse imkânsız kılar. | Open Subtitles | مما يجعل من الصعب على الضحية الوقوف ويكاد أن يكون مُستحيلاً له أن يهرب. |
| Gizli küçük bir gemi filosu imkânsız olmaz. | Open Subtitles | أسطول صغير من سفن الشبح لن يكون شيئاً مُستحيلاً |
| Bu işleri biraz zorlaştırır ancak imkânsız değil. | Open Subtitles | هذا يُصعب الأمر قليلاً ، لكنه ليس مُستحيلاً |
| İmkânsız değil, ne dersin? | Open Subtitles | هذا ليس مُستحيلاً ، أليس كذلك ؟ |
| İkiniz de büyülü parçalardan başka bir şey değilsiniz. Bu şartlar altında gebe kalma imkansız bir şey. | Open Subtitles | كليكنّ لستنَّ سوى شظيتين سحريتين، الحمل تحت هذهِ الظروف يعد مُستحيلاً. |
| Şu an bana imkansız gibi geliyor. | Open Subtitles | وأن يستمر حُبي لها هذا يبدو مُستحيلاً لي الآن |
| Çünkü Tommy, aşırı hırslı biri. Nate ortaya çıktığında ona karşı koyması imkânsız olacak. | Open Subtitles | لأنّ (تومي) تنافسيّ للغاية، عندما ظهر (نيت) كان مُستحيلاً عليه المُقاومة. |
| Oğlun varis olayını imkânsız kıldı. | Open Subtitles | لقد جعل ذلك مُستحيلاً. |
| Bu dediğin neredeyse imkânsız. | Open Subtitles | ... هذا يبدو مُستحيلاً |
| Ama artık bunu imkânsız hale getirdin. | Open Subtitles | -لكنّك جعلت ذلك الآن أمراً مُستحيلاً . |
| İmkânsız değil! | Open Subtitles | لَيس مُستحيلاً! |
| İmkânsız değil. | Open Subtitles | ليس مُستحيلاً. |
| Biri işi zorlaştırmıştı, ikincisi ise imkansız hale getirdi. | Open Subtitles | أذا أحدهما جعل الأمر صعباً، فلآخر يجعله شبه مُستحيلاً. |
| Çalıntı mücevher satmak gibi bir aptallık etmeyi düşünsem bile bu imkansız olurdu. | Open Subtitles | حتى لو أردتُ فعل شيءٍ بمثل هذا الغباء كبيع مجوهرات مسروقة، فسيكون أمراً مُستحيلاً. |