Evet, şimdi korku ve endişe yerini rahatlığa ve rahatlığa bıraktı. | Open Subtitles | صحيح, الآن بدلًا من الشعور بالخوف والقلق أشعر بالراحة و.. مرتاح |
Ve serotonini elbette depresyon ve endişe durumlarında duymuşsunuzdur. | TED | ولابدّ أنكم سمعتم بالسيروتونين، بطبيعة الحال في سياق أمراض مثل الاكتئاب والقلق. |
Yaptığım tek şey burada oturup endişelenmek oldu. | Open Subtitles | لقد عدت اخيراً وكل ما فعلته هو الجلوس والقلق |
Oturup da onun için endişelenmek fayda etmez. | Open Subtitles | ليس هنالك فائدة من الجلوس هناك والقلق عليه |
Sizlerle konuşmak istediğim diğer depresyon ve anksiyete sebeplerinden biri de buraya çıkıyor. | TED | ويرتبط ذلك بأحد الأسباب الأخرى للإصابة بالاكتئاب والقلق التي أردت أن أحدثكم عنها. |
Fakat bu kadar basit bir oyunla bile, oynamaya başladığım bir kaç gün içinde, depresyon ve kaygı hissi gitti. Öylece yok oldu. | TED | ولكن مع أن اللعبة في غاية البساطة وخلال بدء اللعب لعدة أيام فقط فإن ذلك الإكتئاب والقلق قد ذهب. |
korku ve endişeyi genellikle tehlikeli durumlarda hissederiz. Bunları hisseder hissetmez de, içimizde tehlikeli olan şeyden | TED | عادة ما نشعر بالخوف والقلق في الأوضاع الخطرة وحالما نشعر بهذه المشاعر نتحفز لنبتعد عن كل مصدر للخطر. |
Epigenetik araştırmaların çoğu, büyük ölçüde stres, anksiyete ve depresyona odaklandı -- biraz moral bozucu, biraz kötü şeyler. | TED | أغلب البحوث الجينية ركزت بالفعل على الإجهاد والقلق والاكتئاب... هو أمر محبط نوعًا ما، نوع من الأشياء السيئة. |
Ancak depresyon ve anksiyeteye sebep olduğu kanıtlanan etkenlerin çoğu biyolojik kökenli değil. | TED | ولكن معظم العوامل التي قد ثبت أنها تسبب الاكتئاب والقلق لا تتعلق بجيناتنا وتركيبنا البيولوجي. |
Ancak öğrendiklerimin temelinde şu var, şu ana dek, depresyon ve anksiyetenin dokuz farklı nedenine ilişkin bilimsel kanıtımız var. | TED | ولكنني أعتقد أن أهم ما تعلمته هو أن لدينا أدلة علمية على تسعة مُسببات مختلفة للإصابة بالاكتئاب والقلق حتى الآن. |
kaçma dürtüsü gelir. Asıl sorun, gerekmediği durumlarda korku ve endişe duymaya başlamaktır. | TED | تكمن المشكلة عند شعورنا بالخوف والقلق في حالات لا تستدعي ذلك. |
Ben konuşurken rahat olmanızı istiyorum, çünkü korku ve endişe nedir biraz bilirim. | TED | أريدكم أن تشعروا بالراحة وأنا أقوم بذلك بإخباركم أني أعرف شيئًا عن الخوف والقلق. |
Tüm bunlara ilaveten kronik hastalıklarla mücadele edenler kaçınılmaz yalnızlık, tecrit, ve endişe ile de mücadele ediyorlar. | TED | بالإضافة لكلّ هذا، يتعاملون بطريقة لا يمكن تجنبها مع الوحدة والعزلة والقلق التي يجب أن يتعامل معها المرضى المزمنون. |
Öylece oturup da 8 kiloluk bebeğin hakkında endişelenmek eğlenceli değil. | Open Subtitles | لا أعني أنه ليس ممتعاً الجلوس في البيت والقلق لإنجاب طفل بوزن 7,3 كلغ -أتعرفين ماذا؟ |
Ve mağara gibi olacağı için erkeğinin artık seni becermek istemeyeceğini düşünüp endişelenmek. | Open Subtitles | والقلق حول ان كان زوجكِ لن يحب مضاجعتك مجدداً لانة مجوف الأن ، وليس... |
Sanat ve organizasyon öfke ve anksiyete ile başa çıkmamızı sağladı. | TED | فأصبحَ الفنُّ والتنظيمُ جوابنا لمعالجةِ الغصبِ والقلق. |
Tek bir şey, öğrendiğim depresyon ve anksiyete sebeplerini birleştiriyor. | TED | وهناك أمر واحد يجمع بين كثير من مسببات الاكتئاب والقلق التي تعرفت عليها؛ |
Tamam, Suç ve kaygı hissetmen anlaşılabilir. | Open Subtitles | حسناً حسناً، إنّه أمر معقول لكِ للشعور ببعض الذنب والقلق |
Bu rahatsızlık ve endişeyi tanıyanlara, 1930'ları hatırlatmıyor mu? | TED | عدم الارتياح والقلق الذي يعرفه البعض وهم يشعرون وكأنه يذكرهم بالثلاثينات من القرن الماضي؟ |
İlki, kederden kurtulmak için daha iyi bir hayatı satın alabileceğinize ne kadar inanıyorsanız depresyona ve anksiyeteye yakalanma olasılığınız daha fazla. | TED | أولاً، كلما زاد إيمانك بقدرتك على إيجاد طريقة لتتخطى بها أحزانك، وتبني بها حياة أفضل، كلما أصبحت أكثر عرضة للإصابة بالاكتئاب والقلق. |
Depresyon ve anksiyetenin derin nedenlerini anlayan ve gruplar hâlinde bunları çözen insanlarla tanıştım. | TED | واستمررتُ في مقابلة من يفهمون الأسباب العميقة للإصابة بالاكتئاب والقلق ويعملون، كمجموعات، على معالجتها. |