Doktorlar haftada birkaç kez aerobik aktiviteleri ve güç arttırıcı antrenman yapılmasını öneriyor. | TED | ينصح الأطباء بالتمارين عدة مرات في الأسبوع، بممارسة كلٍّ من تمارين الآيروبيك والقوة. |
Ve onun huzurunda şarkı söyleyecek bu seslere tatlılık, güç ve ruh ver. | Open Subtitles | . ومنحها الاعتزاز والقوة والروح والتي ستعطيها لهذه الأصوات . والتي ستنشد بأمرها |
Çünkü iskeletlerin hız ya da güç üreten sert kaldıraç sistemleri olduklarını düşünmeye eğilimliyiz. | TED | وذلك لأننا نتجه للأعتقاد ان الهياكل انها انظمة رفع صلبة تنتج السرعة والقوة. |
Bana sadece Tanrı'nın verebileceği o huzur ve gücü arıyorum. | Open Subtitles | أسعى للسلام والقوة التي لا يستطيع منحي إياها سوى الله. |
Bize geri zekalı çocuklar gibi davranarak kendini genç ve güçlü hissediyor. | Open Subtitles | أن هذا يشعرة بالشباب والقوة المطلقة . فى أن يعاملنا كأطفال أغبياء |
gücün istismarından ve istismara odaklı güçten korkuyorum. | TED | أخشى من استغلال القوة والقوة للاستغلال. |
Ve bu yükselmekte olan Hint orta sınıfının alışılmadık gücünü yansıtmaktadır ve cep telefonlarının getirdiği gücü | TED | ويعكس هذا القدرة الغير عادية للطبقة الوسطى الهندية الناشئة والقوة التي أتت بها تليفوناتهم المحمولة. |
güç, tüm yönetim şekillerinin, demokrasi ya da diktatörlük çalışmasının temelinde yer alır. | TED | والقوة تتحكم في كيفية عمل أي شكل من الحكومات، سواء كانت ديمقراطية أو ديكتاتورية. |
şimdi sizi bu yeni çerçeveyle tanıştırmak istiyorum Eski güç yeni güçle tanışıyor. | TED | لذلك أريد أن أعرض لكم هذا الإطار: تلتقي القوة القديمة والقوة الحديثة. |
Eski güç tamamen almak (indirmek) ile ilgiliydi. Yeni güç, veriyor (yüklüyor). | TED | تعتمد القوة القديمة على التحميل، والقوة الحديثة على الرفع. |
Yeni güç, katılıma değer verir. ve yeni güç, "kendi işini kendin yap" der. | TED | القوة الحديثة تقدر المشاركة، والقوة الحديثة هي كل شيء عن أفعلها بنفسك. |
Fakat, varoluşumuzu gerekçelendirmek için başka birine bağlı olmak can sıkıntısı ve güç oyunlarına kolayca sebep olur. | TED | إلا أن الإتكال على الآخر لتبرير وجودنا يؤدي بسهولة إلى الملل والتنافس في التأثير والقوة. |
Hatta güçsüzlük ve güç arasındaki paradoksu zapteden dini bir ritüelimiz, bir tutumumuz bile var. | TED | لدينا الآن شعائر دينية، وموقف، تحمل بين طياتها مفارقة بين العجز والقوة. |
Birçok kabile ve kralları egemenliğini iddia ediyor ve şehrin duvarları sığınak ve güç. | Open Subtitles | قبائل كثيرة و ملوكهم يحاولون فرض سيطرتهم و جدران المدينة هى الملاذ والقوة |
Tüm üstün özellikler ve güç Julius'a gitmişti. | Open Subtitles | كل النقاء والقوة والامتيازات كانت لـ جوليوس |
Önceden hayal bile edemediğimiz gücü ve kararlılığı keşfederiz. | TED | ونكتشف التصميم والقوة التي لم نتخيلها من قبل. |
Yasaların sanki boşluğu biçimlendirecek, varoluşa gebe olmasını sağlayacak bir ontolojik gücü ya da etkisi var. | TED | القوانين لها نوع من النفوذ والقوة الوجودية والتي يمكنها تشكيل اللاتكون في ما قبل الخليقة، والتي هي حبلى بالوجود. |
Bize geri zekalı çocuklar gibi davranarak kendini genç ve güçlü hissediyor. | Open Subtitles | أن هذا يشعرة بالشباب والقوة المطلقة . فى أن يعاملنا كأطفال أغبياء |
Ve kadınların güvende ve güçlü olmalarını nasıl sağlamak için neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. | TED | وبدأت التفكير في ما يحتمل أن أقدمه لأوفر السلامة والقوة للنساء. |
Aslında, bana şöyle geliyor: Eğer bir yerde bütün paraya ve güce ve kaynaklara sahip, egemen küçük bir sınıf köşeleri tutmuşsa, bırakma konusunda istekli olmaları da kolay olmuyor. | TED | في الحقيقة يبدو لي أنه عندما يكون هناك طبقة مسيطرة من الناس الذين لديهم الأموال والقوة والموارد، لا يكونون مستعدين للتخلي عنها. |
Bir adam varlık ve güçle şerefini kazanmışsa kendini uzak tutar. | Open Subtitles | أن الرجل يصل الى مكانة مرموقة بالثروة والقوة وحينئذ يباعد نفسه عن الحقيقة والأخلاقيات |
Fiziksel güçle veya boyutla alakası yok. Enerji ve kuvvetle alakalı. | Open Subtitles | لا يرتبط بالتحمل ولا بالحجم ولكن يرتبط بالطاقة والقوة |