Ancak görevli memur çağırdığı desteği iptal edip onun yerine kaza raporu doldurmuş. | Open Subtitles | ولكنّ الضّابط ألغى طلب الدّعم، وبدلًا من ذلك قدّم تقريرًا على أنّها حادثة. |
O gün görünmez olmak yerine farklı bir şeyler giyerek görünmeye karar verdim. | TED | وبدلًا من أن أكون غير مرئيًا، اخترت أن أكون شخصًا ينظر إليه، وذلك بارتداء ملابس مختلفة. |
bunun yerine tüyler ürpertici bir sessizlik bulduk. | TED | وبدلًا من ذلك عندما دخلت من الباب كان الصمت مخيفًا |
Ustalarımıza direnmek yerine, akılsız maddeci keşler gibi uçurumlarımızı genişletmelerine izin veriyoruz, bizi yukarı taşıyanı değil, aşağı çekeni arıyoruz. | TED | وبدلًا من مقاومة أسيادنا، سمحنا لهم بتوسيع خلافاتنا، كالطائشين والمدمنين، نسعى إلى ما يدنينا، لا ما يرقى بنا. |
Sosyal eleştiriler yapmak yerine öz eleştiri yapmaya yöneliyoruz, bu bazen kendimizi imha noktasına varıyor. | TED | وبدلًا من صنع انتقادات اجتماعية أصبحنا أكثر وأكثر منهمكين في نقد الذات أحيانًا إلى نقطة تدمير الذات |
4 hafta yerine 10 haftalık eğitim verdik. | TED | وبدلًا من 4 ساعات تدريب في الأسبوع منحناهم 10 ساعات. |
Ve bu aileyi görmek bana tekrar ilham verdi. Programı kapatmak yerine daha ciddiye almaya karar verdim. | TED | وقد ألهمني ذلك إلى حد بعيد، وبدلًا من التوقف عن العمل، قررت أن أعمل بجدية أكبر. |
Bunun yerine, saldırmaya çalışan dingoya, ustura keskinliğinde ayak pençeleriyle bir hamlede saldırır. | TED | وبدلًا من ذلك، يهاجم، مرسلًا كلب الدينغو راكضًا ليبحث عن ملجأ بحركةٍ واحدة من مخالب قدمه الحادة كالشفرة. |
Ya birbirimizin neden olduğu acıyla yüzleşseydik bu reddetme veya atağın yerine, dinleyebilir miydik? | TED | ماذا لو واجهنا أي ألم كنا سببناه لبعضنا البعض، وبدلًا من الرفض أو الهجوم، هل كان بإستطاعتنا الإصغاء؟ |
Daha özgüvenli, daha açık fikirli, daha cömert olsaydık ve aşık olmak yerine, aşka dahil olsaydık. | TED | إذا كنا أكثر حزمًا، وأكثر انفتاحًا، وأكثر سخاءً وبدلًا من الوقوع في الحب، نصعد إلى الحب. |
Tıpkı yeni gezegenleri kolonize etmek yerine üzerinde yaşadığımız gezegeni düzeltmek gibi. | TED | وبدلًا من الذهاب لاستعمار كواكب جديدة، نستطيع إصلاح الكوكب الذي نحن عليه بالفعل. |
Hediye yerine her biri kendi çocukluk dönemine ait bir hatırayı getirmişti ve bu hatıraları paylaştılar. | TED | وبدلًا من الهدايا، حمل كل منهم شيئًا من ذاكرة المُفضّلات في طفولتهم ليضعوها على المنضدة. |
Bunun yerine cinsel yönelimi yüzünden bir suçlu olarak öldü ve kimyasal hadımlığa mecbur bırakıldı. | TED | وبدلًا من ذلك فقد توفي كمجرم بسبب ميوله الجنسي، وتم إجباره على الإخصاء الكيميائي. |
Sanatı ve zanaatı terk ettiler, yerine kendi resimlerini çizip sergilediler. Tekrar ve tekrar. | TED | لقد هجروا الفنون والحرَف وبدلًا من ذلك، رسموا وعرضوا صورا لأنفسهم مرارًا وتكرارًا. |
İlkinde, hükûmetler ve topluluklar yayılmayı durdurmak için hiçbir şey yapmazlar, onun yerine, insanların olabildiğince hızlı biçimde virüse maruz kalmalarına izin verirler. | TED | في أولها، لا تتحرك الحكومات والمجتمعات لإيقاف الانتشار وبدلًا من ذلك تسمح للأشخاص بالتعرض للفيروس بأسرع ما يمكن. |
Bunu bize söylemek yerine aptal kitabına yazmaya mı karar verdin? | Open Subtitles | وبدلًا من إخبارنا، قررت تدوينه في كتابك السخيف؟ |
Onun yerine beni susturuyorsunuz. | Open Subtitles | وأنا لا أتعلم، وبدلًا من هذا، أنتَ تسكتني |
Bunun yerine ölümcül bir şekilde hematit ve sodyum karbonat ile canlı olarak mumyalandılar | Open Subtitles | وبدلًا من هذا، ماتوا بحجر الدم وكربونات الصوديوم، لقد تم تحنيطهم وهم أحياء |
Oturup bu konuda içten içe korkmak yerine, ...birkaç haftalığına izin istemem gerektiğini düşündüm. | Open Subtitles | وبدلًا من أن كون خائفة، أدركت أن علي طلب إسبوعين إجازة. |
Bir sorunun vardı ve üzerine gitmek yerine tüm bağını kopartıp kaçtın. | Open Subtitles | واجهتك مشكلة، وبدلًا من معالجتها قطعت الوصال وفررت. |