İyi ki yakışıklı bir herifsin kardeşim çünkü bazen çok kalın kafalı olabiliyorsun. | Open Subtitles | إنه لأمر طيّب كونك وسيمًا يا أخي لأنك كنت صعب المراس ببعض الأوقات |
Eskiden olduğu kadar yakışıklı değil ama bir mumyaya göre gerçekten iyi durumda çünkü donmuş bir buzun içinde keşfedildi. | TED | حسنًا، ليس وسيمًا كما اعتاد أن يكون، ولكنه في الحقيقة في أحسن مظهر كمومياء لأنه أُكتُشِف متجمدًا في الجليد. |
yakışıklı, düzgün konuşan bir uzaylı. | Open Subtitles | كان مخلوقًا فضائيًا وسيمًا ومتحدثًا لبقًا |
Yıllar yıllar sonra, sonunda özgürdü. Genç ya da yaşlı değildi, ya da çirkin veya yakışıklı... | Open Subtitles | بعد سنين كثيرة أضحى حرًّا، لم يكن شابًا ولا عجوزًا، ليس قبيحًا ولا وسيمًا. |
Doğru, o genç ve yakışıklıydı. | Open Subtitles | صحيح، لقد كان شابًا وسيمًا |
Çok tatlı olman yetmiyormuş gibi bir de çok nezih bir yerde oturuyorsun. | Open Subtitles | لست وسيمًا وتسكن في حي رائع فحسب ولكن العاملين في محل الفطائر القريب من ألطف الناس |
Boşsurat genç ya da yalı değildi ya da çirkin veya yakışıklı. | Open Subtitles | "خاوي الوجه لم يكُن عجوزًا ولا شابًا، لم يكُن قبيحًا ولا وسيمًا" |
Sadece evli olduğun adamın yakışıklı ve üstsüz olduğunu görünce delirdim. | Open Subtitles | أعتقد أنّي غضبت عندما رأيت أنّك متزوجة رجلًا وسيمًا غير مرتدي سترة |
Mesela iyi giyimli yakışıklı bir avukat beni boşasa? | Open Subtitles | لو ساعدني رجلًا وسيمًا يرتدي سترةً على الطلاق |
yakışıklı görünmemeye çalışıyorum ama hep oluyor. | Open Subtitles | , أحاول ألّا أبدو كذلك لكنّي لا أنفك أبدو وسيمًا |
Adamın iyi vasıfları da vardır kesin. Yani onun bariz bir şekilde acayip yakışıklı olduğunu biliyoruz. | Open Subtitles | حتمًا كانت للرجل مميّزات تشفع له، نعلم مسبقًا أنّه كان وسيمًا جدًّا. |
Bunu önemsemedin çünkü kollarında yakışıklı bir adama ihtiyacın vardı. | Open Subtitles | لم تهتمي لأنكِ كنتِ تحتاجين رجلاً وسيمًا بجانبكِ |
Kabul ediyorum, gerçek hayatta bu kadar yakışıklı değilim. | Open Subtitles | لست وسيمًا كما أنا في الحقيقة، أعترف بذلك |
Biliyor musun, çaba gösterince yakışıklı olabiliyorsun. | Open Subtitles | أتعلم أنك تبدو وسيمًا جدًا حينما تبذل المجهود. |
Hızlıca uzaklara koş, hareket halinde ol ve yakışıklı bir aptalla karşılaştığın zaman yapacaklarını unutma zayıflıklarını biliyorsun. | Open Subtitles | اهربي بعيدًا وسريعًا وتابعي الترحال من مكان لآخر وإن قابلت شابًّا وسيمًا أحمق، فاحذري من نقاط ضعفك. |
Yoo Jung gibi zengin ve yakışıklı birini görünce gözlerinden kalp fışkırıyor. | Open Subtitles | ،كُلما رأيتِ رجلاً وسيمًا وغنيًا مثل يوو جونغ .فقدتِ عقلكِ |
İş kıyafetlerinle de çok yakışıklı duruyorsun. | Open Subtitles | تبدو وسيمًا جدًا في ملابس العمل |
Zeki, eğlenceli. Ama hiç yakışıklı değil. | Open Subtitles | إنهُ ذكي ، ومضحك للأسف هو ليسَ وسيمًا |
Hala çok yakışıklı görünüyorsun. | Open Subtitles | مازلت وسيمًا كما هو حالك دائمًا. |
Fran, çok yakışıklı görünüyorsun. Takım elbisen güzelmiş. | Open Subtitles | فران تبدو وسيمًا جدًا وهذه بدلة جميلة |
Çok yakışıklıydı. | Open Subtitles | كان وسيمًا فيما مضى |
Çok hoş ve tatlı biriydi. | Open Subtitles | كان وسيمًا ولطيفًا. |