Sahip olduğum tek şey içinde fotoğrafların ve görüntülerin olduğu hafıza kartımdı. | TED | وكان الشيء الوحيد الذي أمتلكه بطاقة الذاكرة مع الصور واللقطات. |
Ateşte yanmayan tek şey yeşil bir avokado dalıydı. | TED | وكان الشيء الوحيد الذي لم يُحرق في النار هو فرع أفوكادو أخضر. |
O gece verdiğim seminer hakkında öğrendiğim tek şey evde kalmam gerektiğiydi. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد تعلمت أن الليلة التي كان يجب أن يبقى في المنزل. |
Sahip olmadığımız tek şey uçağı uçurmak için gerekli izindi. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي لم أكن قد حصلنا على الإذن بالتحليق الطائرة. |
Çalınan tek şey nişanlısının 10 bin dolar değerindeki nişan yüzüğüymüş. | Open Subtitles | وكان الشيء المسروق الوحيد هو خاتم زفاف خطيبته يقدّر ثمنه بـ 10 آلاف دولاراً |
İşe yarayan tek şey Deb'in vücudu ile meşgul olduğu zamandı. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي عملت عندما كانت ينشغل الجسم ديب ، و |
Buraya gelmek konusunda dört gözle beklediğim tek şey resimdi. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي كان متحمس أنا العودة إلى هذه المدرسة الفنية. |
Hayatı boyunca başlayıp bitirdiği tek şey oydu zaten. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي قام بأنهائه في حياته |
Bu gece öldürdüğün tek şey dostum, bir kadınla birlikte olma şansımızdı! | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي قتل الليلة احتمال أي منا الحصول على وضعت! |
Yapabileceğimi düşündüğüm tek şey, yeni bir hayata başlamaktı. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي كنت أفكر القيام به لتبدأ من جديد. |
Pizzamdan daha fazla yiyip bitirdiği tek şey, kendime olan saygım oldu ve şimdi yine geri döndü. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي يلتهم أكثر من بلدي البيتزا بلدي احترام الذات، والآن انها الظهر لمدة ثانية. |
Ertesi sabah uyandığımda, arkadaşımın evinde yerde yatıyordum, dünyada sahip olduğum tek şey gece açık süpermarketten henüz aldığım diş fırçasıydı. | TED | وعندما استيقظت في صباح اليوم التالي، كنت نائماً على الارض عند صديقي، وكان الشيء الوحيد المتبقي لي في العالم هو فرشاة أسنان اشتريتها للتو من احد المتاجر المفتوحه طوال الليل. |
Söylediği en önemli şey ise: Ne bir klinik randevusuna, ne bir doktorun reçetesine, ne de bir eczacının raporuna; kimsenin iznine ihtiyaç duymadığıydı. | TED | وكان الشيء المهم الذي قالته بأنها لم تحتاج إلى إذن من أي أحدٍ آخر-- ليس موعد طبي ولا وصفة طبيب ولا تصريح صيدلي. |
Onu durdurabilecek tek şey de itfaiye aracıydı. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي أوقف له المطافئ. |
Sevdiği tek şey işiydi. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي أحبته حقا عملها |
Ki bunun inanılmaz olduğunu söylemeliyim. Yakıt bitmeden çok önce öleceğim gerçeğini ayrı tutarsak tabii. Yapabildiğim tek şey imdat çağrısı yollamaya çalışmaktı. | Open Subtitles | والذي أود أن أقول انه كان شيء مذهل بصرف النظر عن حقيقة أني سأكون ميت قبل ذلك بفترة طويلة وكان الشيء الوحيد الذي يمكن القيام به هو ارسال إشارة طلباً على مساعدة |
En kötü tarafı da, 5 taksidi daha vardı ve sonra kahrolası şey benim olacaktı! | Open Subtitles | أسوأ جزء هو خمسة فقط مزيد من المدفوعات... ... وكان الشيء لعنة الألغام! |
Aklındaki tek şey şuydu: "Seni öldüreceğim. Seni öldüreceğim." | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد الذي يفكر به هو (سأقتلك، سأقتلك) |
Aslında birçok şey ama sen bunu zaten biliyordun her bastığım tuşu, çevrimiçi hareketlerimi, kolesterolümü takip eden süslü S.H.I.E.L.D. ev hapsi cihazım sağ olsun. | Open Subtitles | ولكن بوقت متأخر ليلة الأمس تعرض للإختطاف على أيدي محترفون ... وكان الشيء الوحيد الذي تركوه خلفهم هو تلك القصاصة من مادة معدنية |
Şaşırtıcı olan şey... - Azathioprine. | Open Subtitles | وكان الشيء الوحيد المستغرب في... |