Belki bir milyarderin çocuğu onun sınıfında olur ve herkesin ücretini öder. | Open Subtitles | جايز واحد من الملياردرات يعدي على فصلها ويعرض إنه يدخلهم كلهم الجامعة |
Eylem önceden kaydedilmiş ve sizden uzakta bir zaman ve mekanda gerçekleştiğinde bunu izlemek pasif bir aktivite gibi görünür. | TED | وعندما يتم تسجيل العمل مسبقا ويعرض في مكان و زمان بعيد، تبدو مشاهدته وكأنه نشاط سلبي. |
İtalyanları saklayıp onlara sığınak sağlayan, bir insanın amacı başka ne olabilir! | Open Subtitles | ويعرض حياه جنودنا إلى الخطر والأدهى والأمر قيامك بإيواء هارب الماني |
Eğer bir adam öldürmeyi planlarsa ve bunu soğukkanlılıkla yaparsa... bu birinci derecede cinayettir... cezası idamdır. | Open Subtitles | لكن إذا رجل يخطّطُ للقتل ويعرض ببرودة دم ..ذلك قتلُمنالدرجةالأولى. |
Ve beni, Baptista'nın küçük kızına Yetkin bir öğretmen diye tanıtacaksın. | Open Subtitles | ويعرض لي بمثابة المدرس ، يصلح لإرشاد بابتيستا الابنة الصغرى. |
Gidelim ve ona bir merhaba diyelim. Pekala, hadi benimle gelin! | Open Subtitles | لأن نحن لن أحييكم ويعرض لنا هذا الموضوع؟ |
bir düşman elini uzatıp yardım etmeyi önerebiliyorsa... | Open Subtitles | إذا عدو واحد يمكن أن يمدّ يدّه ويعرض للشفاء |
İmparator'un sizi arkadan vurduğunu ve bu duyguyu iyi bildiğini, sizin için üzüldüğünü ve gerçek bir dostluk antlaşması öneriyor. | Open Subtitles | هو مشمئز من التصرف الغادر من الإمبراطور تجاهك هو يعرف سلوكه بعد أن عانى بنفسه منه ويعرض عليك الصداقة الحقيقية والدائمة |
Saldırıdan bir günce, doktorun savunma bilgisayarına izinsiz girişini gösteriyor. | Open Subtitles | ويعرض على الطبيب دخول المركزية دون إذن قبل يوم من الهجوم. |
Oh, bu annen için, canım. Bu finansal şartlarımız belirten yasal bir sözleşme. | Open Subtitles | وهذه لوالدتك يا عزيزتي, إنّه عقد قانونيّ ويعرض شروطنا الماليّة. |
O zamanlar otele döndüğünde, orda hazır olurlardı ve sana bir sürü hediyeler verirlerdi, şekilli oyuncaklar, küçük kartlar, ve kendini gerçekten memnun hissederdin. | Open Subtitles | ثم يعود وسوف يحضر في فندق. سيكون هناك، وأنها سوف تعطي لك ويعرض. إييتلي محشوة اللعب. |
Tesadüftür ki, yeteneğimi ve ruhumu mükemmel bir şekilde ön plana çıkartacak bir başrol içeriyor: | Open Subtitles | وحدث أنه لديهم دور رئيسي ويعرض : موهبتي و جوهر تماما ماريا |
Yani, böyle iki yozlamış polisin karşıma gelip aynı teklifi yapması her hafta olan bir olay değil. | Open Subtitles | أقصد، ليس كلّ أسبوع يأتي شرطيّين قذرين لأعتاب منزلي، ويعرض كِليهما الصفقة نفسها. |
Böyle bir şey eve gelerek gıdalarımızdaki bütün besinleri yok edecek ve evimizi mi yakacaktı? | Open Subtitles | تحضر هذا الشيء لمنزلنا. الذيّ يأخذ كل الأطعمة والمواد الغذائية ويعرض المنزل للحريق؟ |
Vasıflarının veya bildireceğin bir şeylerin olmasının önemi yoktur. | Open Subtitles | ولا يهتم بما لديك من مهارات ، ويعرض عليك أشياء آخرى |
Eğer sağlam bir delil bulamazsak bu durum dosyayı tehlikeye atar ve departmanın dava edilmesine neden olabilir. | Open Subtitles | اذا لم نجد شي حاسم سيعرض القضيه للخطر ويعرض القسم للمسائلة القانوينه |
Kapıları çalıp, daha müsait bir zamanda geleyim mi derdi? | Open Subtitles | ايطرق على الابواب ? ويعرض عليك ان تعود في اوقات اكثر ملاءمة |
Bu basit bir hatadan fazlası, ülkemiz için önemli değerleri de tehlikeye atıyor. | Open Subtitles | هذا خطأ فحسب ويعرض كل شيء للخطر ما يهمنا هو ب |
Kulağa hoş geliyor ama biri sana gelip bunları öneriyorsa bu bana gerçek olmayacak kadar iyi bir şey gibi geliyor. | Open Subtitles | يبدو الأمر كله رائعاً جداً ولكن أن يأتي شخص إليكِ ويعرض عليكِ شيئاً يبدو جيداً جداً على أن يكون حقيقياً؟ |
Böylece bir dahaki sefere bir kuyumcunun önünden geçerken sergilenen güzelce kesilmiş göz yaşı-damlası biçimindeki taşın, sadece kültürünüz size o parlayan şeyin güzel olması gerektiğini söylediği için güzel olduğu konusunda emin olmayın. | TED | لذا في المرة القادمة التي تمر فيها بنافذة متجر مجوهرات ويعرض فيها قطع جميلة على شكل دموع لا تكن متأكداً بأن فقط ثقافتك التي تخبرك بأن هذه الجوهرة المتألقه جميلة. |