O şirketinin misyonuna inandı, ve yatırımcıları da buna inanmaya zorladı. | Open Subtitles | لقد آمن بهدف شركته، و جعل مستثمريه يؤمنون به أيضاً |
O bana, insanların zor zamanlarda inanmaya ihtiyacı olduğunu gösterdi. | Open Subtitles | وأراني أنّ... أنّ ما يحتاجه الناس بهذه الأوقات العصيبة هو شيء يؤمنون به |
O kudretli heriflerin hepsi onu liderleri seçti. Çünkü ona inanıyorlar. | Open Subtitles | كل أولئك العتاة الأقوياء اختاروه قائداً لهم لأنهم يؤمنون به |
Oradaki insanlar onu takip ediyorlar çünkü ona inanıyorlar. | Open Subtitles | الناس في الخارج يتبعونه لأنهم يؤمنون به |
Eğer inandıkları amaç için ölmüş olsalar huzur içinde yatıyor olurlardı. | Open Subtitles | إن ماتوا في سبيل واجب يؤمنون به فهم في سلام |
Doğrusu şu ki, savaş ve kıtlık zamanlarında birçok kişi inanacak bir şeyler arayışında oluyor. | Open Subtitles | أحقاقاً للحق ففي أوقات الحرب والجوع. فالكثير يرنون صوب شيء يؤمنون به. |
Birşeylere inanmaya ihtiyaçları var. | Open Subtitles | يحتاجون شيئا ً يؤمنون به |
Çünkü ona inanıyorlar. | Open Subtitles | لأنّهم يؤمنون به. |
İnandıkları her şeyi bırakarak tamamen yeni bir bilim yarattılar. | Open Subtitles | اضطروا لأن يتخلوا عن كل ما كانوا يؤمنون به و أن يضعوا علماً جديداً بالكامل |
İnandıkları yemekleri pişiren şefler var. | Open Subtitles | هناك طهاة يقومون بطهو الطعام الذي يؤمنون به |
Tüm bu insanlar inanacak bir şey istiyor. | Open Subtitles | كل أولئك الناس يريدون شيئاً يؤمنون به. |