Ancak babasının her zaman inandığı iyi bir temel kural vardı. | Open Subtitles | على أية حال, قاعدة جيدة كان ,و الده دائماً يؤمن بها |
Yani onun inandığı tüm o doğaüstü mitolojiye siz inanmıyorsunuz? | Open Subtitles | إذا أنت لاتأمن بالخرافات والقوى الخارقة التي يؤمن بها |
Diğer herkesin inandığı her şeye karşı çıktığında, birliği sağlamak çok zor. | Open Subtitles | من الصعب الإتحاد عندما تكون مُعارض لكل شيء يؤمن بها بقتينا |
Cep telefonlarını gereksiz buluyor. | Open Subtitles | انه لا يؤمن بها |
Cep telefonlarını gereksiz buluyor. | Open Subtitles | انه لا يؤمن بها |
İnandığı şeyler uğruna mücadele ederdi. Ve bizleri de yanında götürürdü. | Open Subtitles | . اذا كانت لأسباب يؤمن بها . ويأخذنا معه |
Bazı insanların inandığı, bazı insanların da inanmadığı türden bir hikâye. | Open Subtitles | ذاك النوع من القصص التي يؤمن بها البعض ويستنكرها آخرون |
İnandığı ve inanmadığı şeyler vardı ve burası da onlardan biriydi. | Open Subtitles | كانت هنالك أمورُ آمن بها وأخرى لم يؤمن بها. وهذا المكان منها. |
Şimdi sadece genç insanların inandığı bir efsane oldu. | Open Subtitles | اسطورتنا لا يؤمن بها سوى الشباب |
Ghandi inandığı şeyler uğruna savaşmaktan korkmazdı. | Open Subtitles | (غاندي) لم يكن متخوفاً من أن يقاتل من أجل الأشياء التي يؤمن بها |
Sırası gelmişken, fikirler ve anlatılar arasındaki fark: fikir, bir kişinin inandığı bir sebeptir; ve anlatı ise bu sebebi satma yoludur, sebebin propagandasıdır, isterseniz. | TED | بالمناسبة ، الفرق بين الأفكار والخبرات الخاصة : الفكرة هي السبب فى أن الشخص يؤمن بها ; والخبرة الخاصة هي الطريق لبيع ذلك السبب -- الدعاية والترويج ، إذا شئتم ، للغاية . |
(Gülüşmeler) Para, aslında, insanlarca icat edilip anlatılmış en başarılı hikayedir. Çünkü herkesin inandığı tek hikayedir. | TED | (ضحك) المال، في الحقيقة هو من أكثر القصص رواجاً والتي تم ابتكارها وتداولها من قبل البشر، لأنها القصة الوحيدة التي يؤمن بها الجميع. |