Davayla San Francisco polisi ilgilendi. Aile fidyeyi ödemişti. Ama işe yaramadı. | Open Subtitles | {\pos(195,240)} تولت شرطة "سان فرانسيسكو" القضيّة وقد قامت العائلة بدفع الفدية، لم يجدي ذلك |
Şimdiye kadar işe yaramadı ama. | Open Subtitles | لم يجدي ذلك نفعاً حتى الآن |
- İşe yaramadı, değil mi? | Open Subtitles | -لم يجدي ذلك, أليس كذلك؟ |
Yahudi toplumundan geliyorum ben, bana pek faydası yok. | Open Subtitles | إني أتبع جماعة يهودية لكن لا يجدي ذلك لي |
Bunun faydası yok, baba. Kimse bana inanmayacak. | Open Subtitles | لن يجدي ذلك يا أبي ، لن يصدقني أحد |
Hiçbir şey yapamayınca fişi çektim ama gördüğünüz gibi işe yaramadı. | Open Subtitles | قمتُ بفصل قابسه عندما لم يطفئه شيء آخر... -وكما تريان، لم يجدي ذلك نفعاً . |
Çünkü Logan'a yalan söyledim ve işe yaramadı. | Open Subtitles | لأنني كذبت على (لوغن)ولم يجدي ذلك. |
- Öyle olsa bile işe yaramadı. | Open Subtitles | -و مع هذا فلم يجدي ذلك |
Bunun faydası olmaz. | Open Subtitles | لن يجدي ذلك نفعا |
Onu güzellik salonuna götürdüğünde, Paul Mitchell'ın resmini görmesinin bir faydası olmayacaktır. | Open Subtitles | ويرى هذا الملصق العرضي لـ (باول ميتشيل) أي وقت عندما تأخذه إلى صالون التجميل لن يجدي ذلك نفعا! |
- Tutuklamanın bir faydası olmaz. | Open Subtitles | - لن يجدي ذلك نفعاَ |
faydası olmaz. | Open Subtitles | لـن يجدي ذلك |