Şu an Thomas ile arasında sabit bir mesafe tutuyor. | TED | هو الآن يحافظ على مسافة ثابتة من توماس. |
Kazıklar ve temel arasındaki sürtünme bu oldukça büyük yapıyı ayakta tutuyor. | TED | الاحتكاك بين الأعمدة والأرض يحافظ على ثبات البناية. |
İri cüssesi ve kuvvetiyle sürüyü birarada tutar ve sürüdeki tüm dişilere erkeklik yapar. | Open Subtitles | هي ما يحافظ على البقية معا هو وحدة يتزاوج مع جميع الإناث |
Böyle bir çekişme kulüp için iyi. Bizi taze tutar. | Open Subtitles | هذا نوع الخلاف الجيد للنادي إنه يحافظ على استقرارنا |
Suyu çok temiz tutan ve %100 geri dönüştüren bir filtreleme sistemine güvenecekler. | TED | سوف يعتمدون على نظام تنقية يحافظ على المياه نظيفة دائما. ويسمح باسترجاعها بنسبة مئة في المئة. |
Barley, Sovyet kitapları satın alacak. Kimliğini gizli tutmak istiyor. | Open Subtitles | بارلى باع كتب للسوفيت انه يحافظ على غطائه باناقه |
Oyununu onurlandırmak ve korumak centilmence avlanmak ve Yaradanla yarattıklarını onurlandırmak avcının şerefidir. | Open Subtitles | إنه لشرف الصياد الذي يحمي، و يحافظ على لعبته و يصطاد بشكل مثالي، و يُحترم الخالق و مخلوقاته، |
Bokunu paraymış gibi tutuyor. | Open Subtitles | يحافظ على عدم قضاء حاجته كأنه يدخر أمواله |
Bokunu paraymış gibi tutuyor. | Open Subtitles | يحافظ على عدم قضاء حاجته كأنه يدخر أمواله |
Sally, çok çalışıyorsun doğru ama kardeşin yüzümüzü pudralı tutuyor. | Open Subtitles | لا أحد يتدرب مثلك بشدة لكن أخيك من يحافظ على مسحوق الوجه الريشي |
Onu şehit ettim. O şimdi yukarıda bana yer tutuyor. | Open Subtitles | لقد دفعته للشهادة , انه في الأعلى الآن و هو يحافظ على دفء كرسيي |
Hayvanları vahşi doğada canlı tutuyor. | Open Subtitles | انه يحافظ على الحيوانات على قيد الحياة في البرية |
Yedek güç şebekesi, iletişim ve elektro manyetik kalkan gibi hayati sistemleri ayakta tutar. | Open Subtitles | الإحتياطي يجب ان يحافظ على أنظمة الطواريء الإتصلات، والدرع الكهرومغناطيسي، |
Drenaj tankı, ısı transferini maksimize edecek biçimde yapılmıştır ve böylece zamanla ısı yükü düştükçe tuzu pasif biçimde soğuk tutar. | TED | وتم تصميم الجزء الداخلي للخزان بحيث يرفع ناقلية الحرارة إلى أقصى حد حتى يحافظ على الملح مبرداً بشكل سلبي حيث تنخفض حرارته مع الوقت. |
Bir rahip her zaman sözünü tutar. | Open Subtitles | ورجل بهذا الزى يحافظ على كلمتة |
Ve işte bu yüzden, stres yüzünden aşırı çalıştığı için vücudumu sağlıklı tutan süreçlere müdahil olabilir. | TED | ولأنه بمرور الوقت النشاط المتزايد من الضغط يمكن أن يتداخل مع سيرعمل جسمي الشيء الذي يحافظ على صحتى. |
Ve sabit tutan hiç bir şey yok. Kayıyor, yuvarlanıyor. | Open Subtitles | ولا شيء يحافظ على اتزاني أتشقلب وأتخبّط. |
Aileyi bir arada tutan kişinin ben olduğumu kimse farketmemişti. | Open Subtitles | لم يدرك أحد أنّي الشخص الذي يحافظ على نظام هذه العائلة. |
Bir madeni kapatmak zorunda kalan Mars Yöneticisi Vilos Cohaagen... üretimi tam kapasitede tutmak için gerekirse... silahlı kuvvetleri kullanmaktan çekinmeyeceklerini söyledi. | Open Subtitles | وقد تم اغلاق المنجم بواسطة قائد المريخ فايلوس كوهاجين وانذر باستخدام القوات السلحة اذا كانت ضرورية0000 لكى يحافظ على الانتاج باقصى حد |
49. güne gelindiğinde prens verdiği sözü tutmak için hayalete dönüştü. | Open Subtitles | و كان ذلك اليوم هو اليوم ال 49 و من اجل ان يحافظ على وعده تحول الامير إلى شبح |
Dokuz Diyar'ı bağlayan pek çok Diyargeçidi var, ve her biri Alem'leri dengede tutmak için kendi koruyucusunu çizer. | Open Subtitles | هناك أكثر من بوابة تجعل العوالم التسعَ متصلة لكلاً منها حارس خاص يحافظ على توازنها |
Herif gücünü korumak zorunda. Çiftleşme sezonundayız. | Open Subtitles | عليه أن يحافظ على طاقته، فهذا موسم التزاوج، وهو زير نساء. |
Ama sırf mevkisini ve lüks hayatını korumak için kendi oğlunun acı çekmesine izin vermesi tam bir rezalet. | Open Subtitles | لكن سماحه لإبنه أن يعانى حتى يحافظ على موقعه ورفاهية حياته فهذا شىء بغيض |
Aile şerefini korumak istediğini söylemişti. | Open Subtitles | قال بأنه أراد أن يحافظ على شرف عائلتنا، |