Ki bu ülke Amerikan kumar yasasına izin veriyor. | Open Subtitles | " حسناً سيرفر ذلك الموقع في " الأرجنتين مما يسمح له بالتهرب من قوانين اللعب الأمريكية |
Peter'ın kendine has DNA'sı, bir karışıma izin veriyor. | Open Subtitles | الحمض النووي الخاص بـ(بيتر) يسمح له بالخلط |
Ama gerçek şu ki Clifton'da hiç kimsenin çok fakir olmaya izni yoktu. | Open Subtitles | و لكن الحقيقة أنه لا أحد يسمح له بأن يكون فقيراً جداً فى كليفتون |
Bütün özel belgelerime ulaşma izni var. | Open Subtitles | و كان يسمح له النفاذ إلى جميع أوراقي الخاصة |
Ajanımız tam emin değil çünkü orada fotoğraf çekilmesi yasak. | Open Subtitles | عميلنا لم يكن بقدوره ان يؤكد ذلك بسبب انه لم يسمح له بالتصوير هناك |
Biriyle böyle bir durumda olmayalı çok uzun zaman oldu. | Open Subtitles | .. لقد مضي وقت طويل منذ أن كان أحدهم في وضع يسمح له أن يُخبرني |
Bu kez, içerden birini bulmuş. Kendisine bizim NOC listemizi sağlayabilecek birini. | Open Subtitles | في هذه المرة , كان له جاسوس داخلي عندنا في موضع يسمح له بشراء القائمة |
Kontratında sete girmesini sağlayan bir madde var. | Open Subtitles | هناك بند في عقده يسمح له بالمجئ إلى موقع التصوير |
O yememize izin veriyor. | Open Subtitles | بابا أحضره, انه يسمح له |
Peki, Dill ve Shane iki hafta falan çıktılar ama Dill hala alt katında yaşamasına izin veriyor. | Open Subtitles | لكن (ديل) ما زال يسمح له بالعيش في شقة إضافية بالأسفل |
O yememize izin veriyor. | Open Subtitles | بابا أحضره, انه يسمح له |
Eğer Juniorun anlaşma yapmaya izni yoksa, konuşmaya da izni olmamalı. | Open Subtitles | حسنا ، لو ان جونيور لا يسمح له بعمل صفقات كان لا يجب عليه ان يتكلم |
Pekala, size dokunma izni yoktu ama bu kural kendisine dokunması konusunda geçerli değilmiş. | Open Subtitles | حسنا، لذلك لا يسمح له أن أتطرق لك، ولكن من الواضح لا تنطبق نفس القاعدة لنفسه. |
Kimsenin o dosyadan bir şey alma izni yok. | Open Subtitles | لا أحد يسمح له بتولّي أي شيء في هذه القضيّة |
Rüyasında beni görmesi yasak. İçeride ürkütücü oluyor. | Open Subtitles | لا يسمح له أن يحلم بي يصبح الأمر غريباً جداً |
Girmek yasak, bize bile. Ayrıca 10 tane iri cüsseli, küpe takan bar fedaisi tuttuk. | Open Subtitles | لا أحد يسمح له أن يدخل , ولا حتى نحن وأيضا , وظفنا عشرة أشخاص ضخام محافظين على النظام يردون سماعات |
Kalabalığı görebilecek durumda olan tek sağ adam Childers'di. | Open Subtitles | كولونيل شيلديرز هو الرجل الوحيد الذى على قيد الحياة الذى كان فى موقع يسمح له برؤية الحشد |
Bu dünyada yargılayacak durumda bulunan son kişi olduğun için tabi ki söylemeyeceksin. | Open Subtitles | بالطبع. أنتِ آخر شخص مكانه يسمح له بالحُكم على أحد |
Kendisine bizim NOC listemizi sağlayabilecek birini. job:314 olarak nitelendirdiği birisi. | Open Subtitles | لديه واحد من الداخل عندنا في موضع يسمح له بشراء القائمة, عملية أطلق عليها (مهمة 3-14) ْ |
Onda iki katı kas üretmesini sağlayan bir genetik mutasyon var. | Open Subtitles | لديه تعديل جيني يسمح له ببناء عضلات مضاعفة |