| Zavallı Kamerunlu çiftçi kendisini şekerle kaplayıp karınca yuvasının üstüne oturmuş. | Open Subtitles | هذا المزارع الكاميروني غطى نفسه في السكر وجلس على عش النمل |
| Bakteriler sıvıdaki şekerle besleniyor. | TED | والبكتيريا تتغذى على مغذيات السكر في السائل. |
| Şimdiye kadar üç kez TED konuşmacısı olan Stefan Sagmeister için şekerle çalıştım. | TED | وتحقيقا لهذه الغاية, عملت على السكر لصالح ستيفان ساجميستر, احد المتحدثين في تيد لثلاثة مرات |
| O bile şekerle kaplanırsa yutulabilir. | Open Subtitles | لو غطيتها بالسكر , ربما ابتلعتها . 00: 54: |
| Ama sonuçta; tarihin tadı, sadece onu şekerle kaplı sananlara acı gelir. | Open Subtitles | و مغريات القوة و الإمتياز على كل حال , التاريخ مذاقة مُر على من يتوقع أنه مليء بالسكر |
| Ona kaldırmasını söylediğim de ise onu şekerle doldurup sehpaya koymuş. | Open Subtitles | ثم, عندما أخبرته أن يتخلص منه ملأه بالحلوى و وضعه على طاولة القهوة |
| İlk günümde, bir restorana gittim, ve bir fincan yeşil çayı şekerle birlikte istedim. | TED | ففي يومي الاول ذهبت الى مطعم وطلبت شاياً أخضر مع قليل من السكر |
| Siz onu şekerle beslerken, ben de ondan kurtulmak için bir plan düşüneceğim. | Open Subtitles | لذا بينما أنت تطعمة السكر سأكون أنا أخطط لتكميمة |
| - Topluyorsun, kesiyorsun, şekerle karıştırıyorsun o zaman göreceksin ki ne kadar lezzetli olacak. | Open Subtitles | نحصدهم و نقشرهم ,ثم نطهوهم مع السكر و نعجنهم . و بعد ذلك نرى طعمهم |
| Tuz, su ve enjektörü kullanarak bir serum hazırlayabilir, ama şekerle ne işi olabilir? | Open Subtitles | الملح و المياه و الابره سيستخدهم كمطهر لجروحه و لكن لما السكر ؟ |
| Birazcık şekerle shiso suyu yapabilirdim. | Open Subtitles | مع القليل من السكر, سأتمكن من صنع عصير الشيسو |
| şekerle karıştırılmış, sodyum klorat eşleşmeli şifreleme sistemiyle tetiklenmiş ki kazara patlamasın. | Open Subtitles | كلورات الصوديوم مع السكر, مثارة بنظام ترميز متطابق, لتجنب التفجير الغير مقصود! |
| Hatta çocuğun hiperaktif bir baş belası olması için şekerle kamçıladım. | Open Subtitles | أنا حتى جعلت الطفل ,يأكل الكثير من السكر . حتى يكون مزعجاً بشكل كبير |
| Bu şekerle tatlandırılmış yapraklar protein, mineral tuzları ve vitamin içerir. | Open Subtitles | تتضمن هذه الأوراق المحلاة السكر البروتينات والأملاح المعدنية والفيتامينات |
| Pekala. Genciz, zenginiz ve şekerle doluyuz. Ne yapıyoruz? | Open Subtitles | حسناً ، نحن شبّان أغنياء وممتلئان بالسكر ، ماذا نفعل؟ |
| Onları şekerle çalıştırınca, çocuklar öğrenmeyi çok seviyorlar. | Open Subtitles | نعم , الاطفال يحبو التعلم اذ لعب معهم بالسكر |
| şekerle kaplanmış havuçlu pancar, ayrıca garam masala. | Open Subtitles | أنه جذر الشمندر المغطى بالسكر مع الجزر، وأيضا التوابل الحارة. |
| Çocuklar şişko suratlarını şekerle doldurup cadı dedikleri, yeşil suratlı yaşlı kadınlardan kaçıyorlar. | Open Subtitles | الأطفال يغذون وجوههم السمينة بالحلوى ويهربون خائفين من العجوز الخضراء الشريرة التي يسمونها بالساحرة |
| Sen sadakati şekerle ve bakım ürünleriyle satın alıyorsun. | Open Subtitles | أنت تشترين الولاء بالحلوى ومستحضرات الإعتناء بالبشرة |
| "lezzetli, şekerle dolu suya, bir Pawnee enstitüsü Sweetums'a." | Open Subtitles | مليء بمياه سكرية لذيذة الى سويتمز مؤسسة من بوني |
| Evet Bir sürü çubuk şekerle beraber. | Open Subtitles | أجل، بالإضافة للكثير من أغلفة حلوى السكّر. |
| Taze sıkılmış, gerçek şekerle ve içi buz dolu. | Open Subtitles | معصور لتوه ، طبيعى التحلية و معه مكعبات الثلج |
| Gri şekerle, şatonun kulelerini yapın. | Open Subtitles | مع الفوندان الرمادي نصنع ابراج القلعة |