| Eğer bu anlaşmanın yapılmasını istiyorsan derhal buradan ayrılmamız gerekiyor. | Open Subtitles | اذا كنت تريد أن تتم الصفقة فيجب أن نغادر الآن |
| Eğer bu anlaşmanın yapılmasını istiyorsan derhal buradan ayrılmamız gerekiyor. | Open Subtitles | اذا كنت تريد أن تتم الصفقة فيجب أن نغادر الآن |
| Tamam. Şimdi anlaşmanın kendime ait kısmını yerine getirdim, sıra sizde. | Open Subtitles | حسناً الآن قمت بجزئي من الصفقة أتوقع منك أن تلتزم بجزئك |
| Sen anlaşmanın kendi kısmını yerine getirirsen hiçbir şey olmaz. | Open Subtitles | فقط حافظ على إتمام جزءك من الإتفاق وستكون الأمور بخير |
| anlaşmanın şartlarına göre sadece karşı taraf ateş açarsa ateş edeceksiniz. | Open Subtitles | قواعد الاتفاق هي أنه يمكنكم الإطلاق فقط إن بدأ الآخرون بالإطلاق |
| Hep bir anlaşmanın kötü gitmesinden olduğunu sanmıştım; ama başka sebepleri olabilir. | Open Subtitles | إفترضت دائماً انه صفقة عمل سيئة ولكن ربما هناك اكثر من ذلك |
| Kendi silah ticaretime göre konuşuyorum, Cuma günü anlaşmanın olacağı yer orasıdır. | Open Subtitles | و إن كنت محقة فإنه المكان الذي ستعقد فيه الصفقة يوم الجمعة |
| - Bill, ödül anlaşmanın bir parçasıydı. - Biliyorum. Bu bir sorun. | Open Subtitles | يا بيل الحصول على الجائزة كان جزء من الصفقة لدينا مشكلة هنا |
| Sahte kardeşinin anlaşmanın kendi üstüne düşen kısmını yerine getireceğine ikna olmadım. | Open Subtitles | أعذراني لست مقتنعاً تماما بأخيك المزيف هذا يخطط للإحتفاظ بغايته من الصفقة |
| anlaşmanın gerçek fotoğrafını bir araya getirmek için... ...ülkedeki kaynaklarla konuştuk, şirket belgelerini... ...ve diğer bilgileri ağla balık tutar gibi topladık. | TED | هكذا تحدثنا إلى مصادر في البلد، جلبهم عن طريق المستندات الخاصة بالشركة ومعلومات أخرى محاولة لقطعة معا صورة حقيقية حقاً من الصفقة. |
| Bu anlaşmanın güzel yanı aşırı şişkin emeklilik fonu. Gekko oradan yetmiş milyon dolar kazanacak. | Open Subtitles | الجميل في هذه الصفقة هو تمويـل الراتب التقـاعدي |
| Bu anlaşmanın güzelliği şişkin emekli maaşı fonu. | Open Subtitles | الجميل في هذه الصفقة هو تمويـل الراتب التقـاعدي |
| Eğer soygun tekrarlanırsa anlaşmanın bozulacağanı söylediler, yüzlerine karşı söylemek zorundayız. | Open Subtitles | يقولون إن أعدنا السرقة وخرقنا الإتفاق فعلينا أن نقول ذلك أمامهم. |
| Etik fırın-robotları hallettiği için Adila anlaşmanın kendine düşen kısmını yerine getiriyor. | TED | والآن بما أن إيثيك سلمت الأفران الآلية، على أديلا أن تفي بقسمها من الإتفاق. |
| Sonra, bunlardan her verişimde aynı anlaşmanın geçerli olacağını söyledi. - Vay be. | Open Subtitles | وقال لي إني كلما أعطيته سيغاراً سيكون نفس الإتفاق |
| Peki o anlaşmanın kendi tarafında olan kısımlarına uydu mu? | Open Subtitles | وهل قالت بأنها ستلتزم بالجزء الذي يخصها من الاتفاق ؟ |
| Bu yürülülükteki anlaşmanın devamı için ne gerekiyor onu söyle sen? | Open Subtitles | اخبرني فقط ماذا يجب ان يحدث لكي نبقي علي الاتفاق قائماً? |
| Ya anlaşmanın bir yolunu buluruz ya da parmağını çekersin. | Open Subtitles | من الأفضل أن يعني هذا أننا أبرمنا صفقة أو أنتِ على وشك أن تفقدي إصبعاً |
| Müvekkilinizin, her hangi bir anlaşmanın, tam manasıyla iş birliği yapmasına bağlı olduğunu anlaması gerekiyor. | Open Subtitles | على موكّلك أن يعلم أنّ أيّ اتفاق يتوقّف على تعاونه التامّ |
| anlaşmanın sana düşenini yaparsan, ben de bana düşeni yapacağım. | Open Subtitles | احتفظ بنصيبك فى الصفقه . و انا سأحتفظ بنصيبى |
| Bak, duruşmada başka bir darbe alırsak, anlaşmanın değeri artacak. | Open Subtitles | أنصتِ, إذا خسرنا مجدداً في المحكمة فقيمة التسوية سترتفع وحسب |
| anlaşmanın planlandığı gibi imzalanacağını onayladıkları demecinde bulundular. | Open Subtitles | لقدأدلوا بتصريحات تؤكد أنّ توقيع الإتفاقية سيتم كما هو مخطط له |
| Bize sunduğunuz anlaşmanın halkımın çıkarına uygun olmadığına... karar verdim. | Open Subtitles | انا استنتج ان هذة الاتفاقية لا تحقق المصالح العليا لشعبي |
| Hesap defterini, ancak ona bir dokunulmazlık anlaşması verirsek bize teslim edeceğini söyledi. O anlaşmanın evrakları da bu gece geldi. | Open Subtitles | لقد كان سيسلّم الدّفتر ما إن يوقّع اتّفاق الحصانة، وأوراق الاتّفاق كانتْ جاهزةً اللّيلة وحسب. |
| Onların türüyle anlaşmanın sadece tek yolu var. | Open Subtitles | هناك طريقة وحيدة للتعامل مع هذه الأشكال. |
| Prens Char'ı anlaşmanın içine çekmek isterim. | Open Subtitles | أنا على أستعداد أن يكون الأمير تشار جزأ من الأتفاق. |
| anlaşmanın şartlarını sorgulayacak bir pozisyonda değilsiniz. | Open Subtitles | أنت لست بوضع يسمح لك بطرح أسئلة عن بنود اتفاقنا. |
| Hanoi radyosu, Birleşik Devletlerle Kuzey Vietnam arasındaki anlaşmanın Vietnam Savaşı'na son verdiğini bildirdi. | Open Subtitles | إذاعة هانوي تقول أن هناك مباحثات بين فيتنام الشمالية و الولايات المتحدة من أجل الوصول إلى تسوية للحرب |
| Bu anlaşmanın yapılma sebebi tütünün küresel boyuttaki yıkıcı etkileri. | TED | تم توقيع المعاهدة بسبب التأثير العالمي الكارثي للتبغ. |