Ona göre, Danny harika bir bahaneyle hayatımı paramparça etmek için geri geliyormuş. | Open Subtitles | داني هو العذر المثالي لها لها لتشق طريقها إلى حياتي الخاصة تعرفي؟ |
Rachel, bu bahaneyle alâkalı değil bu, insanların gözünün içine bakıp bunun doğru olduğunu ikna edebilmemle alâkalı ve ben bunu yapamam. | Open Subtitles | الأمر ليس بخصوص العذر هو بخصوص ان انظر لهؤلاء الأشخاص في أعينهم انه صحيح |
Bu bahaneyle en azından bir araya geldik. | Open Subtitles | على الأقل قد تقابلنا بسبب هذا العذر |
Dağıtıcıda seni her zaman bir bahaneyle görmeye gelen deli kadınım ben. | Open Subtitles | تلك السيدة المهووسة التي تختلق الأعذار لتأتي إلى محطة البنزين لتري لأي مدي بلغت |
Eminim veterinere bir bahaneyle gidersen onunla konuşabilirsin. | Open Subtitles | حسناً .. أنا متأكدة أنه بإمكانك إختلاق بعض الأعذار لـ رؤيتها في العيادة |
Harley o bahaneyle seni aramamı istedi böylece kimse neden işe gitmediğimi merak etmeyecekti. | Open Subtitles | أجبرني (هارلي) على الاتصال بك واختلاق ذلك العذر كي لا يتساءل أحد عن سبب غيابي عن العمل لا. |
Evet! Yuva yıkan kadın olmalarını hep aynı bahaneyle meşrulaştırmaya çalışıyorlar. | Open Subtitles | إنهم دائما يأتون بهذه الأعذار للتبرير |
O herhangi bir bahaneyle beni görmeye geliyor. | Open Subtitles | " يختلق الأعذار لكي يأتي لرؤيتي " |