banliyödeki insanlar, parayla ilgili konuşmazlar çünkü çoğunlukla, buna ihtiyaç duymazlar. | Open Subtitles | في الضواحي لا يتحدّث الناس عن المال غالباً لأنهم ليسوا بحاجة إلى ذلك. |
Evet, banliyödeki insanlar, parayla ilgili konuşmazlar çünkü paraları olduğunda, bu, diğerlerini kızdırır. | Open Subtitles | نعم، لا يتحدث الناس عن المال في الضواحي لأنهم حين يفعلون، يغضب أناس آخرون. |
Hafta içi şehirde kalırız, hafta sonu da banliyödeki kır evimizde! | Open Subtitles | أن نمكث في المدينة خلال الأسبوع ثم في عطلة نهاية الأسبوع نذهب إلى المنزل الريفي في الضواحي |
banliyödeki hayatın, kötü giden evliliğin. | Open Subtitles | ,حياتك في الضواحي ..,و زواجك البائس |
Onlar banliyödeki büyük evlerinde yaşayan üniversite öğrencileri. | Open Subtitles | هم طلبة كليات... الذي يعيش مع أبائهم في البيوت الكبيرة في الضواحي. |
18 yaşındayım ve bütün gün kuzenimin banliyödeki evinin havuzunu temizliyorum. | Open Subtitles | -،وأنا بعمر الثامنة عشرة كنتُ عالقاً في الضواحي أنظف المسبح كل يوم لابن عمي. |
banliyödeki bin metrekarelik arazi üstünde güzel bir evde yaşıyorsun. | Open Subtitles | منزل جميل على أرض مساحتها 1000 متر مربع في الضواحي . |
Neyse ki, şehir içinden siyah ve kahverengi çocukları otobüsle banliyödeki zengin ve beyazların okullarına taşıyan ırk ayrımına son veren gönüllü bir eğitim progamı ikramiyesine denk geldik. | TED | لحسن الحظ، على أيِّ حال، ربحنا يانصيب التعليم في برنامج تطوعي لإلغاء التمييز العنصري الذي يرسل أطفال المدينة السود والسمر خارجاً إلى مدارس الضواحي -الغنية والبيضاء. |
Taylor, First National Bankasının banliyödeki bir şubesine girerek vezne memurunu silahla tehdit ederek 300.000 dolara yakın bir parayı alarak ayrıldı. | Open Subtitles | أنّه يُدعى (جون تايلور) ويسكن في "لوس أنجلوس." اقتحم (تايلور) أحد أفرع المصرف القومي بأحد الضواحي قام بإشهار سلاحه وخرج ومعه مبلغ يُقدر بـ300 ألف دولار. |