Şaşırtıcı derecede ince; dünyanın boyutu ile bizi koruduğu evrene kıyasla çap olarak kıyaslandığında bir elma kabuğundan çok daha incedir. | TED | إنه بشكل مبهر رقيق، مقارنةً مع حجم الأرض والكون الذي يحيطنا، انها أرق بكثير من جلد تفاحة مقارنةً مع قطر الأرض. |
İddiaya göre yer çekimi, kafasına bir elma düştüğünde aklına gelmiş. | Open Subtitles | يفترض أن الفكرة لمعت بذهنه . عندما سقطت على رأسه تفاحة |
Buzdolabı en sevdiğiniz üç içeceği ve bir elma alabiliyor. | Open Subtitles | والثلاجة تستوعب حتى 3 حاويات من مشروبكم المفضل مع تفاحة |
Örneğin, bir elma gibi karmaşık moleküllerden yapılmış bir besini parçalamak için bir çok farklı mikrobiyal işçi gerekir. | TED | مثلا ، الطعام المكون من جزيئات مركبة مثل التفاح يتطلب الكثير من عمال الميكروبات المختلفة من أجل تكسيره. |
Ve o, bekçiyle laflarken ben de şişeyi çıkarıp yaşlı bir elma ağcının kovuğuna saklayacağım. | Open Subtitles | و بينما يقوم بتحية الرعاة سأخرجها و اخفيها في شجرة تفاح قديمة |
Bu seni, maalesef, ağacının çok uzağına düşmüş bir elma yapar. | Open Subtitles | لابد أنك ابنه , آه التفاحة لم تهبط بعيداً عن الشجرة |
Artı, böcek ilacı emdirilmemiş tek bir elma almak için, gidiş-dönüş 45 dakika araba kullanmaktan bıktım. | TED | بالإضافة إلى أني سئمت من القيادة لـ ٤٥ دقيقة فقط لأحصل على تفاحة لم تًملأ بالمبيدات. |
Bir manava gidip, bir elma almak istediğimde, sadece bir tane elmayı satın alamıyor oluşumu görene kadar birimleri gerçekten anlamamıştım. | TED | وكنت أرغب في شراء تفاحة، ولكن لم أستطع شراء تفاحة واحدة. |
Ben de aldım. Bir poşet elma aldım, eve götürdüm, içinden bir elma aldım ve onu kestim. | TED | اشتريت كيسا واحدا من التفاح، أخذته إلى المنزل، وأخذت تفاحة من الكيس وقطعتها. |
Sonra gözlerinizdeki retinalar beyninizin bir elma görüntüsü elde etmesi için ışık yansımasını yakalar. | TED | ثم تقوم شبكية العين بالتقاط انعكاس الضوء ليتمكن الدماغ من تفسيره على أنه صورة تفاحة. |
bir elma düşürdüğümüzde yukarı gittiği gün yerçekimi hakkında tartışırız. | TED | في اليوم الذي نسقط فيه تفاحة فترتفع، سنقوم بمناقشة أمر الجاذبية. |
bir elma kara deliğe girdiğinde evrenden ayrılıyormuş gibi görünür ve tüm kuantum bilgisi geri dönüşü olmayan bir şekilde kaybolur. | TED | حين تهوي تفاحة في ثقب أسود فإنها تبدو كما لو أنها خرجت من الكون، ونفقد دون رجعة كل معلوماتها الكميّة. |
bir elma çürüdüğünde onu atmaktan başka çare yoktur, aksi halde bütün fıçıyı mahveder. | Open Subtitles | حينما تتعفن تفاحة ، ينبغي عليك أن تبعدها و إلا ستفسد السلة بأكمله |
Ondan bir elma bile satın almam ve o benim yakın bir dostum oluyor. | Open Subtitles | انا لن اشترى تفاحة من ابن الساقطة هذا وانا اعتبره صديق جيد و مقرب لى |
bir elma, bugüne kadar gördüğünüz... en güzel elma değil mi bu? | Open Subtitles | تفاحة, أليست أروع تفاحة رأيتها في حياتك ؟ |
Hogg, onlara dokunursan ben de ağzına bir elma, kıçına da ayağımı sokarım. | Open Subtitles | اذا وضعت يد واحدة عليهم سأطلق تفاحة على فمك وقدمي على مؤخرتك |
Bence de sadece bir elma, altı kuru üzüm ve bir kutu pirincim olduğunu düşünürsek hiç fena sayılmaz. | Open Subtitles | لا سيئا جدا,بالنسبة لوجود تفاحة, وستة زبيبات وصندوق ارز |
Ailede çürük bir elma varsa cezasını bir çuval çeker. | Open Subtitles | , تفاحة واحدة سيئة في العائلة . و نحن سنعاقب جميع البراميل |
Adamın yüzü oldukça yanık, buruşuk ve kırışık aynen çürümüş bir elma gibiydi. | Open Subtitles | وجهه ذو بشرة سمراء متجعّد وشاحب مثل التفاح الذابل |
Sıcak bir elma çayı ve sohbet için her zaman vakit vardır. | Open Subtitles | هناك دائماً وقت لشراب التفاح الساخن، والرفقة الجيدة. |
Eğer odada kamera varsa ağzımdayken sorun yok; ama elimde tutarken havada yüzen bir elma görürler. | Open Subtitles | إذا رأيتها من خلال كاميرات المراقبة فإن التفاح سيختفي عندما آكله، لكنه سيبدو عائماً في الجو عندما أمسك به |
Sonra ben bahçenin dışında ama bizimle birlikte çiçek açan başka bir elma ağacını fark ediyorum. | Open Subtitles | ومن ثم لاحظت شجرة تفاح تنبت خارج البستان وتزهر معنا. |
Yani, adeta orada öyle durup derin düşüncelere dalmışken, daldan bir elma düşüyor ve birden yerçekimi teorisini akıl ediyorsunuz. | TED | تعلمون ، بينما أنت جالس هناك تفكّر تفكيرا عميقا، تسقط التفاحة من الشجرة، وتكتشف نظريّة الجاذبيّة. |